• DOLAR 32.333
  • EURO 35.069
  • ALTIN 2286.519
  • ...

Referandum bitti, tartışması ise sürecek gibi.

Bunda başlıca iki etken söz konusu;

İlki; EVET ile HAYIR oranlarındaki farkın azlığı ve az fark üzerinden tedavüle sokulan/sokulacak şayiaların Hayır cephesinde yol açacağı umuda yolculuk serüvenidir.

Diğeri; haliyle bu durum “Umut tacirlerinin” iştahını kabartmaya yeterli gelmektedir.

Burada AGİT ve AB Komisyonu heyetleri tıpkı benzer “Uluslar arası” kurumlar gibi tescilli birer “Umut taciri” hükmündedir. AB ve ABD başkentlerinden referandum sonucuna dair yükselen “Kabul etmezükçü” tavırlar şimdilik her ne kadar “Umut tacirliği” yapan kurumların yayınlayacakları nihai raporlara endekslenmiş görünse de, peşinen kabul gören ön yargılar aslında raporların nihai şekline de, bu raporlar üzerinden sergilenecek reddiyeci tavırlara da ışık tutmaktadır.

Adına AGİT denen ve mantar gibi sahada türemiş bulunan düzinelerce benzer zibidi kuruluşun ana gayeleri, “Uluslar arası vesayet” sistemine boyun eğdirmenin birer çivili sopası olarak kullanılmasıdır.

“Uluslar arası sisteme” başkaldırı olarak değerlendirilebilecek CB Erdoğan faktörünün AB-D ile yaşadığı kimi sorunların niteliği, karşılıklı kozların baskı araçlarına dönüştürülmesi sonucuna yol açmaktadır.

Erdoğan liderliğindeki Türkiye, “Uluslar arası sistem” içerisinde nisbî bir özerklik/imtiyaz talep ederken, “Uluslar arası sistemi” temsil eden aktörler buna yanaşmamakta, hatta bu durumu bastırılması gereken bir isyan olarak algılamaktadırlar.

Tam da bu noktada taraflar ellerindeki kozları karşılıklı baskı araçlarına dönüştürerek boyun eğdirme yöntemlerine başvurmaktadırlar.

Türkiye`nin elinde şu anda Batı kaynaklı baskı araçlarını dengelemek adına iki önemli koz bulunmaktadır;

AB ile mülteci anlaşması ve alternatif sayılabilecek Rusya eksenli güç merkezine yakınlaşma.

Batı ise genel olarak Türkiye`ye karşı daha fazla koza sahip olmakla beraber, Tayyip Erdoğan faktörüne karşı kullanabileceği koz sayısı daha azdır. Çünkü bir taraftan Erdoğan`dan kurtulmak isterken aynı zamanda Türkiye`yi kaybetmek istememektedir.

AGİT ve benzeri kuruluşların oluşturacağı raporlar da bu çerçevede önem kazanmaktadır. Tek bir amaç vardır; referandum sonuçları üzerinden şaibe oluşturarak Erdoğan`ın hedeflediği yeni sistemi bloke etmeye çalışmak ya da oluşturulacak raporları şantaj aracına dönüştürerek “Uluslar arası vesayete itaat” seçeneğini önemli oranda kabul ettirmektir.   

Sopa niyetine kullanılan AGİT veya benzer kuruluşlarla ilgili bu arada epey şeyler duyarsınız. Bunların ne denli birer pislik yumağı oldukları daha fazla işlenecektir. Temeli “Helsinki Nihai Senedi” üzerine kurulan AGİT`le ilgili bilgilerin yer aldığı Wikipedi`de yer alan şu değerlendirme, sanırım bu ve benzeri kuruluşları anlamak için önemli bir fikir sunacaktır: 

“Helsinki Nihai Senedi üç temel bölüme ayrılmıştır:

1.     Avrupa güvenliği ile ilgili sorunlar

2.     Çevre, teknoloji, bilim ve ekonomi alanlarında işbirliği

3.     İnsan haklarının geliştirilmesi

AGİT`in temelini oluşturan Helsinki Nihai Senedi; katılımcı devletlerin karşılıklı ilişkilerinde izleyecekleri temel ilkelerdir. Bunların başında devletlerin egemen eşitliği, sınırların dokunulmazlığı, içişlerine karışmama, toprak bütünlüğüne, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı yer almaktadır. İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygının, güvenliğin de bir unsuru haline getirilmesi, Sovyetler Birliği`nin ve komünist sistemin çözülmesinde etkili bir araç olmuştur.”(Wikipedia)

Helsinki Senedi`nin ilk bölümü “Avrupa`nın güvenliği”, üçüncü bölümü ise “İnsan hakları” safsatası üzerine kuruludur.

Uzlaşamayacakları bir Türkiye`yi “Güvenlik sorunu” olarak algılarlarken, bu “sorunu” bertaraf etmenin en kullanışlı müdahaleci aracı ise “İnsan hakları” şarkısı olmaktadır. Bu şarkının nakaratlarına eşlik eden içerideki koro ise okestra şeflerinin “büyüleyici” ahengine odaklanmış durumdadırlar.