• DOLAR 32.595
  • EURO 34.868
  • ALTIN 2505.191
  • ...

FETO`nun devlet mekanizması içerisinde yuvalanmadığı, işgal edip ahıra çevirmediği hiçbir kurum kalmamıştı. Ancak üç temel kurum, konumları ve sağladığı imkanlar bakımından diğerlerinden oldukça farklıydı. Çünkü bu kurumlarda sağladıkları üstünlük pozisyonu, örgüte “devlet” maskesi kazandırmıştı.

Bunlar; Askeriye, Emniyet ve Yargı idi.

Askeriyeyi ele geçirmelerinin neticelerini, 15 Temmuz gecesi herkes yakinen müşahede etti. Devlet bile, “devlet” kisvesine bürünmüş örgütten kendisini zar zor kurtarabildi.

Emniyeti ele geçirmelerinin karşılığı, FETO`ya kul köle olmaya yanaşmayan bir çok kesime kumpasın en iğrenç versiyonu olarak yansıdı.

Yargıyı ele geçirmeleri ise, “Türk Milleti Adına” Pensilvanya hukukunun öne çıkmasını, kumpasın resmiyete dönüştürülüp infazla neticelendirilmesini beraberinde getirdi.

Son günlerde yargının en tepelerine çıkmış kimi zevatların “itirafçı” olarak FETÖ adına döktükleri ikrarlar ortadadır.  Bunlar, yargı silahından çıkan kurşunların zindanlara mahkum ettiği mağdurlar ordusunu, her zamankinden daha fazla gündeme taşımayı hakketmiş bulunmaktadır.

Bir şekilde yolu yargı mercilerine düşmüş insanlar kocaman cübbelerin içerisine dolanmış heyetten  “adalet” beklerken, aslında “Kırmızı başlıklı kız” hikayesinde geçtiği gibi, cübbenin yeleleriyle suratlarını gizlemiş kurtlarla karşı karşıya kaldıklarını ancak kalemleri kırılınca anlayabiliyorlar. Anladıkları anda ise zaten iş işten geçiyor, kurt sürüsüne yem olmak dışında hiçbir tepki veremez duruma düşüyorlar.

Yargının tepesindeki isimlerin son zamanlarda peş peşe yaptıkları FETO itirafları, ana hatlarıyla bilinmeyen denklemlerden değildi. Ancak inanılan gerçekleri görünen gerçeklere dönüştürmesi açısından oldukça önemliydi.

İnsanlar, cari kanunlara göre yargıçların “adil” hükümler verebileceklerini düşünürlerdi. Oysa “Türk Milleti Adına” verilen kararlar, “bağımsız yargı” kararlarından ziyade intikamcı bir duygu ile cübbelerin ardından süzülmekteydi. Nasıl olur, neye göre, falan filan demeye fırsat bulamadan bir anda insanlar kendilerini “kader mahkumu” liginde buluvermekteydiler.

Örgüt devletleşmişti bir kere. Devletin maskesini takıp “Cadılar bayramının” en sevimli cadısı oluvermişti. Cadıya kızmak, hikmetini sorgulamak artık “Günah-ı kebair” idi.

Hakikaten ortaya çıkan tabloyu izah etmenin imkanı yok. Dünyada böyle “rezalet hukuk” örnekleri var mıdır, bilmiyorum, ama sevindirici yanı da yok değildir bu işin.

“cari hukuka” göre yargılanıp kalemleri kırılanların aslında “Pensilvanya hukukuna” göre muamele gördüklerinin itiraf edilmesi, bu itirafların resmiyet kazanması. Bu işin belki de tek olumlu tarafıdır.

Artık ortaya çıkan şu tabloyu kimse inkar edemez. Yargı, Pensilvanya gerillasının eğitim kampına dönüştü. İnsanlar “Pensilvanya hukuku” ile yargılanıp cezalandırıldı, aldıkları cezayı da “cari hukuka” göre çekiyorlar. Bu gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmışken sadece darbenin vahametine dikkat çekmek, “terör hukukunun” oluşturduğu devasa mağduriyetlere gönüllü ortaklık etmek demektir.

Nice insanlar hayatlarının baharında “Pensilvanya hukuku” gereğince birer kumpas kurbanı olarak zindana atıldı ve halen o terör hukukunun ceremesini çekiyorlar. Bu durumu bugünkü resmi erkan en üst perdeden seslendirmesine karşın, mağduriyetleri gidermeye yönelik etkili bir çaba sarf edilmezse, aynı vebalin altına girmek demektir. FETO`nun boynunu büküp tahtını sallayan o vebali, FETO`dan devralmaktır. Hatta vebale “Kayyum” atamak demektir; Tıpkı devralınan birer okul, dersane, veya şirket gibi.

Tablo artık netleşmiştir;

FETO imparatorluğu çöktüğüne göre…

Kurumlar, infaz araçları artık elinize geçtiğine göre…

Vebal de artık sizin zimmetinize geçmiştir!

İnsanların hayatından on yıllar çalmanın vebali dün FETO`nun boynundaydı; Bugün artık sizin boynunuzda.

Bu vebal ağırdır, altından kalkılamaz. FETO altından kalkamadı, bir şey yapmazsanız siz de kalkamayacaksınız. Bu, aynı zamanda “Adl-i İlahi`nin” değişmez kanunudur.