• DOLAR 32.524
  • EURO 34.849
  • ALTIN 2426.935
  • ...

“Arabian-American Oil Company”, kısa adıyla ARAMCO! İlkin Amerika ile Suudi hanedanının ortak petrol üretim, pazarlama ve satışı üzerine kurulan dünyada ticari değeri en yüksek şirket unvanına sahip.

1980 yılında kâğıt üzerinde her ne kadar tüm hisseleri Suudiler tarafından satın alındıysa da şirketin “Milli” olma niteliği, Suudi kraliyet ailesinin “Milli” olma vasfından fazla değil.

Bugüne kadar ticari değeri ve ürettiği günlük petrol rekorlarıyla gündemde olan ARAMCO, geçen hafta sonu üç beş SİHA’ya yenik düşmesiyle gündeme oturdu.

ARAMCO istasyonlarının vurulup üretim yapamaz duruma gelmesi Suudileri telaşa sevk etti. Ama en büyük telaşı şüphesiz ki Amerikalılar yaşadı. Öyle ki Amerikalılar bunu “Savaş nedeni” bile saydılar. Amerikalıların küresel haydutluk uğruna sürdürdükleri müdahale, savaş ve işgal harekâtlarının en büyük nedenlerinden birinin dünya enerji havzalarını ve enerji nakil koridorlarını kendi tekellerine almak olduğu hatırlanırsa, ARAMCO saldırısını “Savaş nedeni” olarak ilan edip Suudilerden iki kat daha fazla telaşa kapılmaları daha iyi anlaşılabilir. ARAMCO tesislerinin vurulması ile oluşan zarar, ilk etapta petrol fiyatlarının yükselmesi ve üretimin yarı yarıya düşmesi olarak açıklansa da zararın gerçek boyutlarının gizlenmeye çalışıldığı iddiaları halen yürürlükte.

ARAMCO’nun vurulan tesisleri elbette atıl durumda kalmaz, yeniden onarılıp faaliyete geçer. Ama saldırının birden fazla boyutu olan yansımaları daha uzun süre konuşulacak gibi. Belki de Amerikalıları “Savaş nedeni” söylemine sevk eden daha büyük nedenler var ve o nedenler saldırının ARAMCO hedefini aşan farklı yansımalarıyla bağlantılı.

Şu anda tartışmalar belli noktalara kilitlenmiş durumda.

Saldırıyı kim yaptı ve saldırının karşılığı ne olacak? Daha doğrusu Arabian-American kampı bu iki noktaya kilitlenmiş durumda. Karşı taraf ise daha stratejik, Arabian-American cephesi için daha maliyetli sorular yöneltmektedir.

Mesela bu saldırıyı yapanlar, kim bilir daha nereleri vurabilirler? Ya da Amerikalıların canını en çok sıkan soru; Suud yönetiminin milyar dolarlar harcadığı Amerikan menşeli hava savunma sistemleri neden bu saldırıları engelleyemedi? Patriotlar ne işe yarar? Putin’in üçlü zirvede bu yöndeki soruya S-400 üzerinden gönderme yaparak “Suudi ülkesine yardım etmeye hazırız” çıkışı, kim bilir Washington’da ve ABD silah endüstrisinde nasıl bir telaşa yol açmıştır!

Hani halk arasında trafik kazalarıyla ilgili şöyle bir espri var; “Toros çarpacağına Mercedes çarpsın” şeklinde. Arabian-American cephesi ısrarla saldırının Husileri aşan bir durum olduğunu, bu saldırının İran tarafından gerçekleştirildiğini iddia edip kimi zaman işi İran’a misilleme tehdidine kadar vardırmaktadır. İlk gün saldırıyı üstlenmesine karşın Husileri ihtimal dışı bırakma çabası öne çıkmaktadır. SİHA’lar İran’dan mı veya Yemen’den mi gönderildi, bir kenara bırakalım. Bugüne kadar Yemen’den BAE de dahil Suudi hedeflerine onlarca kez benzer saldırılar yapıldı. Saldırılar belki de ARAMCO’daki gibi ses getirmediği için misilleme babından Yemen’e daha fazla bomba yağdırıldı, İran ise Husilere destek verdiği gerekçesiyle suçlandı. Oysa ARAMCO saldırısı daha organize idi ve zararın büyüklüğü yanında dünya petrol piyasasını etkilemesi nedeniyle yankısı epey büyük oldu. Büyük yankıya karşın küçücük Husileri suçlamak saldırıya maruz kalmaktan daha büyük bir prestij kaybıydı. İran’a doğrudan yüklenmek belki de “Toros çarpacağına Mercedes çarpsın” arzusunu taşımaktaydı. Çünkü bu kez prestij kaybı ve karizmanın kalın çizikler yemesi söz konusuydu.

İran’ın hiç mi etkisi yoktu derseniz, Ortadoğu’da bugün için mücadele alanları açısından sınırlar artık söz konusu değil. Hattı müdafaa yerine sathı müdafaa ilkesi geçerli ve bu kural herkesi kapsamış durumda. İran, zaten kendi müttefiki olan gruplara silah teknolojisini veriyor ve bunu da gizlemiyor. Irak, Suriye, Lübnan, Filistin… Buralarda İran’la iş tutan tüm gruplar İranlıların transfer ettiği silah veya silah teknolojisini kullanıyor.

Saldırının iyi organizasyon ve etkililik yönü burada daha fazla ön plana çıkıyor ve aslında Arabian-American cephesinin canını en çok sıkan nedenlerden birisini de bu nokta oluşturuyor. 1500 kilometreye yakın bir mesafeden SİHA’larla yapılan bu saldırı, Arabian-American cephesi açısından bölgede artık hiçbir noktanın güvende olmadığını, olamayacağını göstermesi açısından önemli. Husi sözcülerinin bir süre önce yine benzer bir saldırı sonrası “Direniş ekseni” ile ortak hareket mesajları verip siyonist rejim hedeflerine vurgu yapmaları, zurnanın son deliği gibi bir şeydi. Hizbullah kaynaklarının sıklıkla Dimona nükleer santrali ve Hayfa limanındaki amonyak tesislerini vurulabilecek hedefler olarak açıklaması, ARAMCO saldırısıyla birlikte değerlendirildiğinde, meselenin nerelere kadar uzandığını, uzanabileceğini artık siz hesaplayın.

Olup bitenlere bir de Amerikalıların tekelindeki bölge silah pazarında Amerikan menşeli “Savunma sistemleri”nin işgöremezliğini de eklerseniz, tadından yenmez bir başka tablo ortaya çıkıyor. Suudiler, ABD ve Çin’den sonra silah ve hava savunma sistemlerine en fazla para harcayan dünyanın üçüncü ülkesi konumunda. Neredeyse tüm silah ve hava savunma sistemlerini Amerika’dan alıyor. Burada Patriotlar tabii ki başı çekiyor. Bilirsiniz, silah pazarı en az enerji piyasası kadar önemli. Amerikalılar kendi tekellerindeki silah pazarını rakiplerine kaptırmamak için en az petrol konusu kadar hassastırlar. Türkiye ile yaşadığı S-400 krizinin en büyük nedeni de budur. ARAMCO saldırısı, hiç olmadığı kadar Patriot sorgulamasına yol açtı. Belki de bu telaş sonucudur ki Beyaz Saray bu konuya hiç girmeden sadece İran’a misilleme ve savaş tamtamlarına sarılmayı tercih etti.

Ama İranlı yetkililerin alaycı tavırlarına bakılırsa savaş tamtamlarının çok da piyasada alıcı bulmadığı anlaşılabilir. Suudiler, tabii ki İran’a yönelik geniş kapsamlı ve geniş katılımlı bir savaştan yanadırlar. Tıpkı 2003 Irak işgalindeki gibi. Ama sadece “Misilleme” ile sınırlı kalacak bir tepkiden yana değiller. Çünkü sonrasını hesap edip İran tehdidiyle baş başa kalmak istemiyorlar.

Trump yönetimi ise söylem ve eylem itibariyle adeta renk cümbüşünü andırmaktadır. İran’a savaş konusunu ilk Trump telaffuz etti, ardından yeni yetme veliahtları ziyarete giden Pompeo “Savaş nedeni” çıkışı yaptı. Sonra Trump farklı bir renk verdi. Bir soru üzerine Trump “Ortadoğu'da neler olacağını zamanında göreceğiz. Bir müdahalede bulunmak her zaman kolaydır. Tek bir telefonla herhangi bir ülkeye girebiliriz. Bunun bugün olması şart değil. Yarın olur, iki hafta sonra olur” derken, bir başka gazetecinin Bolton ile ilgili sorusuna verdiği şu yanıt bambaşkaydı: “Bolton gibi insanlar Irak'a girmek istedi ve işler çok yolunda gitmedi. Bataklığa saplandılar. Ortadoğu'da polis olduk. Bu korkunçtu.”

Tablo şimdilik bu. Suudiler 2003 Irak benzeri bir harekat arzusunda. ABD, adeta kendi göbeğinizi kendiniz kesmelisiniz modunda. Geride ise binlerce kilometre ötedeki hedeflerin SİHA gibi risksiz araçlarla etkili şekilde vurulması kaldı.

Son bir not;

Acaba olup bitenlere karşı siyonist rejim ne düşünüyordur? Binlerce kilometre öteden saldırılar… Dimona… Ve amonyak tesisleri! Siyonist şeflerin haleti ruhiyelerini tahayyül etmenin tam zamanı…