• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...

Batı edebiyatının, sanatının roman, öykü ve şiir alanında sembol haline gelmiş isimleri, yazar ve edebiyatçıları neden hep intihar eder? Neden birçoğunun sonu hep acıklı biter?

Batı edebiyatının yıldız isimlerine baktığımızda karşımıza çoğu defa karamsar, ümitsiz, yaşama sevincini kaybetmiş, bunalımlı, toplumlarıyla kavgalı, iman ve inancını yitirmiş, boşlukta yüzen, amaçsız, idealsiz hayatlarla karşılaşırız. Bu meşhur insanlardan bazıları çareyi hayatlarına son vermekte, intiharda bulmuşlardır. Diğer bazıları evlerinden, ailelerinden, toplumlarından kaçıp ücra tren istasyonlarında ya da tımarhanelerde yalnızlık içinde, yarı delirmiş bir vaziyette hayata gözlerini yummuşlardır.

İnsanlığa büyük aydınlar, erişilmez yıldızlar, örnek şahsiyetler diye sunulan bu yazarların küçümsenmeyecek kadarı ise mutluluğu kumarda, içkide, zinada, çılgın eğlencelerde aramış, hayatlarının sonuna kadar iğrençlikler içinde debelenip durmuşlardır.

Ve hiç kuşkusuz bu edebiyatçıların hemen hepsi toplumlarıyla, yönetici sınıfla kavgalı olmuşlar, halklarını, ülkelerini anlatıp tasvir ederken çoğu defa dışarıda duran bir yabancı kayıtsızlığına bürünmüşlerdir.

Batı aşığı yöneticilerimiz, Batı karşısında aşağılık kompleksine kapılmaktan kurtulamayan sözde aydınlarımız tarafından gece gündüz pohpohlanan, eserleri okullara tavsiye edilen, ders kitaplarında reklamları yapılan, devletin bakanlıkları, kurumları tarafından on binler halinde kitapları basılıp taze dimağlara okutulan bu meşhur ediplerden Dostoyevski hayatının sonuna kadar bir kumarbaz olarak kalmış, kumar ve içkiden yakasını bir türlü kurtaramamıştır. Kumar müptelası yüzünden başkalarına hep borçlu kalmış, sürekli borçlularından kaçmak zorunda kalmış, bu yüzden sefil bir hayat yaşamıştır.

Diğer birçok meşhur Batılı kalemin de Dostoyevski’den aşağı kalır yanı yoktur. Mesela Tolstoy… Birçok yönünü takdir ettiğim Tolstoy bile ömrü boyunca hep karamsar, mutsuz, huzursuz bir hayat yaşamış, yaşlı ve hasta bir halde, gizlice evinden kaçarken, Rusya’nın ücra bir tren istasyonunda hayata gözlerini yummuştur. Öykü sanatının babalarından biri sayılan büyük Fransız edebiyatçı Maupassant bir tımarhanede, yarı çıldırmış olarak dünyamızdan ayrılmıştır.

Batının meşhur kalemlerinden birçoğu da intihar etmiştir. Hepsini de yakından tanıdığımız, çoğumuzun kütüphanelerinde eserleri bulunan, devletin ısrarlara tavsiye edip gençliğe okutmaya çalıştığı Jack London, Stefan Zweig, Ernest Hemingway, Gogol, Albert Camus ve daha birçoğu… Bunlar derin bunalımlara düşmüş, yaşam sevinçlerini yitirmiş, hayatı anlamsız bulmuş ve kendi elleriyle bu dünyadaki varlıklarına son vermişlerdir. Bu yazarlar intihar ederlerken şöhretlerinin zirvesindeydiler. Milyonlarca hayranları vardı.

Batının bu büyük kalemleri neden intihar etmişler, delirmişler, sevdiklerinden kaçmışlar, mutsuzluk girdabında kaybolup çareyi inançsızlıkta, hiçlikte, kumar ve içkide, çılgın eğlencelerde bulmuşlardır. Neden kendilerini unutma, beyinlerini basit dünyevi zevklerle meşgul etme ihtiyacı hissetmişlerdir?

Çünkü bu yazarlar, aydınlar toplumlarının, milletlerinin, devletlerinin içine düştükleri korkunç bozulmanın, yozlaşmanın ve ahlaki, siyasi, toplumsal çirkinliğin farkındaydılar. Halklarının din diye bağlandıkları hurafe yığınına karşı içleri kin ve tiksintiyle doluydu. Ki bunu eserlerinde, roman ve öykü kitaplarında ballandıra ballandıra anlatmışlardır. Evet, sadece anlatmışlardır. Toplumlarına hâkim olan korkunç çirkefliği edebiyat dilini kullanarak, güçlü, canlı, gerçekçi tablolarla gözler önüne sermişlerdir.

Ama bu bozulma ve yozlaşma karşısında, inançsal, ahlaki, siyasi anlamda halklarının içine düştüğü karanlık karşısında çaresiz kalmışlar, hiçbir çözüm üretme becerisi gösterememişlerdir. Sığındıkları, geliştirdikleri, kurtarıcı diye sarıldıkları izimler, ideolojiler ise çürümeyi daha da artırmış, katmerleştirmiştir.

Bütün bunları gören, hisseden, kötü gidişatı durduramayan bu aydınlar, korkunç gerçek karşısında acze düşerek çareyi intiharda, delirmede, zevk ve sefa bataklığında kendilerini unutmada, kumar ve içkiye teslim olmada bulmuşlardır.

Kısacası bu zavallıların hayrı ne kendilerine ne de toplumlarına dokunmuş, yazıp çizdikleriyle toplumlarındaki yozlaşmayı daha da artırmışlardır.

Kendilerine, halklarına hayrı dokunmayan bu zavallıların elbette bize de hayrı dokunmayacaktır.