• DOLAR 32.528
  • EURO 34.856
  • ALTIN 2477.32
  • ...

 Kocasının kendisine yeteri kadar muhabbet ve ilgi göstermediğini düşünen okuyucumuz şöyle soruyor:

“Selamünaleyküm. İki yıl önce evlendim. Dindar bir hanımım. Eşim çok sorumsuz, bana karşı ilgisiz. Kıskanmıyor diyebilirim. Ben tek başıma sahilde gezerken o da arkadaşları ile geziyor, beni görüyor ama hiç, sen tek misin demiyor. Arkadaşları ile gezmeye devam ediyor. Onunla ibadet etmek, güzel şeyler okumak ve güzel şeyler izlemek istiyorum ama o dindar biri değil, 5 vakit namaz kılar. Bana, hep ‘sen kendi hayatını yaşa ben de kendi hayatımı` diyor. Eşim olarak gün içinde bir kere beni sormasını, bana güzel sözler söylemesini isterim. Hâlâ bana bir kere en basit olan ‘canım` kelimesini dahi kullanmadı. Kısacası ben onun umurunda değilim. Bana, hiç sevdiğini söylemez. Elhamdülillah, bu benim imtihanım biliyorum. Ama bazen çok kötü oluyorum, çok dua ediyorum. Hocam inşallah kendimi anlatabilmişimdir.”

Soruyu, noktasına virgülüne dokunmadan olduğu gibi aktardım. Okuyucumuz, sanki Gary Chapman`ın güzel özetlediği Beş Sevgi Dili isimli eserine kendi yaşamından zıt örnekler bulmaya çalışmış gibi. O beş dilin; hizmet davranışları, nitelikli beraberlik, fiziksel yakınlık, hediye ve onay sözleri olduğunu hatırlayalım.

Özellikle de nitelikli beraberlik ve onay sözleri. Erkeğin eşiyle öylesine değil, bir hedef, plan ve ortak hislerle birlikte yürümeleri, beraber bir ziyarete gitmeleri, yardımlaşarak bir iş yapmaları nitelikli beraberliktir.

Peygamber Efendimiz`in(sav), Ayşe(R.Anha) annemizle iki defa koşu yarışı yapmaları, çağrıldığı yemek davetine, “Ayşe davetli değilse ben de gelmiyorum” deyişi ve gittiği seferlerde annelerimizden biri veya ikisinin de kendisiyle birlikte gitmesi gibi örnekler, bu sevgi diline misal olarak verilebilir.

Yalnız, aile binası kurulurken ‘eşim çok sorumsuz, bana karşı ilgisiz, onun umurunda değilim` gibi etiketleri, bırakın açıktan dış ses ile telaffuz etmeyi, içte; zan, olumsuz düşünce, şüphe ve kuruntu şeklinde bile dolaştırmamalıdır. “Mümin bir erkek, mümin bir kadına hoşuna gitmediği bir huyu sebebiyle kızmasın. Bir huyundan hoşlanmasa bile belki başka bir huyu hoşuna gider.”(Müslim, 1469) Bu hadis-i şerif, her ne kadar erkeğe bir tavsiye olsa da, aynı zamanda benzer durumdaki bir kadın için de tavsiyedir, derstir. 

İki yıllık bir evlilik, eşlerin tüm yönleriyle birbirlerini teşhis etmesi için az bir süredir. Kaldı ki, bir çok insan, normal zamanlarda adeta sanal kimliğiyle, zor zamanlarda ise gerçek hüviyetiyle tanınırlar. Eşinin kendisini ihmal ettiğini düşünen bir çok kimse -Allah göstermesin- bir hastalığa filan yakalandıklarında onun nasıl da başucundan ayrılmadığını görür de pişman olur.     

Erkeğin arkadaşlarıyla bir araya geldiği bir ortamda, hanımı yerine onlara vakit ayırmasını, kocanın kıskanç olmayışına veya ilgisiz oluşuna yormak ise çok isabetli gözükmüyor. Zira iki ayrı rol ve statü yan yana geldiğinde konunun mahiyetine ve özel şartlara bakmak gerekecektir.

Aynı şeyi okuyucumuz, kendisi için de düşünebilir. Arkadaşlarıyla beraber olduğu bir gezide, bir zaruret yoksa, onları bırakıp kocasıyla vakit geçirmesi, çok da normal olmasa gerektir. Böyle hallerde en doğrusu, arkadaşa ayrılan vakitle eşe ayrılan zamanın iç içe olmamasıdır.

Sizinle beraber kitap okumaması ve birlikte namaz kılmamasını gerekçe göstererek “o dindar değil, sadece beş vakit namazını kılıyor” demek de biraz eğri duruyor. Nice koca vardır ki, namazla alakası yoktur. Birlikte yapacağınız ibadetler için de uygun zamanı gözetmeniz daha yerindedir.

Bir de -velev ki- iyi niyetle dahi olsa ‘ben dindar biriyim` gibi iddia anlatan sözler yerine ‘dinimi daha iyi yaşamak istiyorum` gibi azim ve irade cümleleri, çözüm için daha uygun olacaktır.

Erkeğin ilgisizliği, sorumsuzluğu ise hiçbir zaman haklı görülemez. Ancak ne siz, ne de soru sorduğunuz muhataplarınız, kocanızı, “suçlu”, “sanık”, “mahkum” ilan etmek için uğraşmamalı. Sizin veya başkalarının kocanızın sizi ne kadar umursayıp ne kadar dinlediği, fark ettiğini iyice tespit edip sonuçları listelemesi gibi bir görevi yok.

Tam aksine siz, şu anda Allah`ın emri, Peygamberin kavli ile ve toplumun şahitliği ile eş/hanım yetkinizi kullanarak, Allah`ın size bahşettiği kadınlık vasıflarınızla; kocanıza itaatle, ailenizin değerini her ortamda korumakla ve -belki size özel olarak da- kocanızın daha fazla ilgi ve alakasını kazanmakla görevlisiniz.

Bir kadının sabırla ve hikmetle sebat ettiği sürece kocasına söyletemeyeceği, hiçbir sevgi sözcüğü yoktur, birlikte yaptıramayacağı ibadet yoktur.
Dua bekleriz.