• DOLAR 32.318
  • EURO 35.143
  • ALTIN 2291.521
  • ...

Türkiye`nin henüz darbenin artçı sarsıntılarını bile atlatmadan ani bir kararla Suriye`de çok aktif biçimde rol alması, dünya üzerindeki oyun kurucuların merkezi sinir sistemine adeta hararet yaptırmış gibi. Açıklamalar peş peşe geliyor. Herkesin boyun eğdiği küresel aktörlerin Daiş`le mücadele etmek için her yolu mübah ve her adımı meşru kabul ettikleri bir zeminde, hatta bu yöndeki çabanın ülkeye modern kimlik kazandırma gerekçesi sayıldığı bir konjoktürde, Türkiye, içinden bulunduğu ahval ve şeraiti düşünmeden ‘ben de o sevabı işlemek için giriyorum` deyince ‘hoppalaaa` sesleri duyulmaya başlandı. 

Aslında batılı müttefiklerimiz yani demokrasi hocalarımız, nasıl ki, yüz yıl önce herkese, zahmet etmesinler diye sınırlarını bile çizip hazır ülkeler hediye etmişlerse aynı şekilde rolleri de vermişlerdi. Mesela o rollerden birisi, saha senin olsa dahi, senin orada sadece seyirci olabilmendi.

Dolayısıyla ordu/silah senin olabilirdi ama o ordunun idaresi onların elinde olacaktı, halkın seçimlere girebilirdi ama seçilenler onlardan olacak eğer bir yanlış olursa da darbe ile durum değiştirilecekti.

Para senin olabilirdi ama onların bankasında duracaktı.

Yer altı-yerüstü kaynakları senin olabilirdi ama onlar çıkaracak, onlar işleyecek, onlar nakledecek ve satacaktı.

Halk, nesil, insan potansiyeli senin olabilirdi ama onların yönetileceği sistem, anayasa, ilkeler, müfredat vs. hepsi onlar tarafından dizayn edilecekti.

Bir dinin müntesibi olabilirdiniz ama o dini, devlet ve toplum içinde nereye kadar yaşayacağınıza onlar karar verecekti.

Ekran senin olabilirdi ama yayın onların olmak şartıyla. Kısaca davul senin boynunda tokmak onların elinde olacaktı.

Şimdiye kadar bu oyun hep böyle oynandı. Şimdi bir şaşkınlık var.

Normalde oyunlarının kuralları gereği, darbe yapıldığı zaman halk sokağa çıkmamalıydı. Bırakın sokağı halk neredeyse oyunun oynandığı sahneyi ele geçirdi. Az kalsın oyunun yönetmenleri milletin elinde kalıyordu.

Yine size verilen rolün dışında hiçbir şey konuşmamanız, hiçbir şeye karşı çıkmamanız, kimseye itiraz etmemeniz gerekirdi. Hele hele sınırlarınızı mayınla doldurmanız, duvarla, hendekle çevirmenizde sorun yoktu ama sınırınızın ötesindeki olayları görmemeniz duymamanız ve karışmamanız icap ederdi.

Ama şimdi siz kalkmışsınız savaş riskini bile göze alarak büyük oyunun sahnesine dalmışsınız. Hani macera`ya zenginler için safari, fakirler için hayat mücadelesi deniyor ya Türkiye de yaptıklarına çılgınlık denilmesinden memnun.

Yalnız; ‘Sular yükselince, balıklar karıncaları yer. Çekilince de karıncalar balıkları` diye meşhur bir metafor var ya. Bu temsili, Suriye`nin bugününe uyarlarsak bir öğe daha eklememiz gerekecek. O da suları yükselten ve çekenler. O halde o suyun doldurma ve boşaltma vanalarından sizde de olmadığı müddetçe sizin ne zaman karınca ne zaman da balık olduğunuzun hiçbir önemi yok.

Resme bakar mısınız. PYD ve bileşenleri ABD`nin, Rejim güçleri Rusya`nın, Işid tüm yerli ve batılı patronların, ÖSO ve kenarda kıyıdaki örgütler de Türkiye`nin partneri. Sözde hepsi Işid`le savaşıyor. Ve sahadaki pokemonların hepsi de ayrıca kendi aralarında birbirleriyle savaşıyor.

Şimdi Türkiye`nin ÖSO ile Halep`in yanına kadar kadrajı genişletmesi demek ‘Işid`i temizledikten sonra gidiyorum` demesinden farklı bir şey. Çünkü vana kapatıldığı zaman orada kalan balıkları karıncaların nasıl yediği önceden görüldü.

İsrail için PYD`nin kıymeti de ortada. Sizi ne kadar ısırsa da o karıncaları yemenize kolay müsaade etmezler. Hele de siyonistle yaptığınız son anlaşmadan sonra bu hiç kolay değil. O zaman bu sınır ötesi ‘çılgınlık` kısa süreli bir skeç mi olacak yoksa kısa mesafeli bir Cerablus`la mı sınırlı kalacak yakında belli olacaktır.

Ama her şeye rağmen başkasının size biçtiği rolü değil halkın size verdiği rolü oynamanız her açıdan daha kazançlıdır. Yeter ki önceki rolü oynarken halka yaşatılan acıları dindirin..