Onları Füzeyle Vurdular Bizi İse “Yüze Bakamama” ile
“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe 128)
Şu anda Filistin’deki katliam ve ümmetin çaresizmiş gibi izlemesi en çok da Resulullah(sav)’in muazzez ruhuna acı vermektedir. O yüzden özellikle bugünlerde çok salavata ihtiyacı var.
“Allah’ım O’na salat ve selam eyle ki, ümmetinin şu hali yüzünden üzüntüsü hafiflesin.”
Efendimiz(sav), bir çok hadis-i şerifinde kardeşliğin hukukunu açıklamıştır. Öyle ki hapşırdığında “elhamdülillah” derse “yerhamükellaah” demeyi bile bu haklar içinde saymıştır.
Bununla adeta şöyle demiş gibidir: “Kardeşin için o kadar hassas olacaksın ki, hapşırmasını bile takip edeceksin ve o anda duan ile yanında olduğunu hissettireceksin.
Heyhat bugün kardeşlerimizin hapşırmasına değil katledilmesine seyirci kalan bir zillet vadisinde gibiyiz.
Yine bu meyanda şöyle buyurmuştur: “Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmediği gibi onu düşmana teslim etmez.” (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)
Teslim etmek herhalde elinden tutup da zalimin önüne atmak değildir. Zalim onu kuşatırken, imdadına koşmayı ertelemek, zalim onu birer birer katlederken üzülüp geçip gitmek ve hakeza şu anki korkunç vebal ile ilahi huzurda hesaba gitmektir kardeşi zalime teslim etmek.
Nasıl bir ateş çukurunun kenarında olduğumuzun farkında mıyız?
Filistin’de katledilen canların sadece şu geçici dünya hayatları gidiyor. Ama uzaktan seyredenlerin ebedi hayatları tehlikede.
Ya Allah bu ne büyük bir imtihan, bu ne korkunç bir cendere, bu ne derin bir kuyu!
Denir ki; Seriyyü Sekati hazretleri bir gün talebelerine “30 yıl önce dediğim bir elhamdülillah yüzünden, 30 yıldır tevbe istigfar ediyorum” deyince, şaşırdılar ve sebebini sordular.
O büyük zat şöyle cevap verdi: “Bir gün bir mecliste “Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen bizden değildir.” (Hâkim 4/352; Heysemî 1/ 87) hadisini okuyordum. Tam o sırada içeriye biri girdi ve kulağıma, “efendim Bağdat çarşısı yanmış, sadece sizin dükkan kurtulmuş” dedi. Ben o anda boş bulundum ve “elhamdülillah” dedim. İşte onların derdini hiç umursamadan kendi dükkanıma sevinmem yüzünden söylediğim o “elhamdülillah” için durmadan tevbe istiğfar ediyorum. Ben ölünce beni kimsenin olmadığı tenha bir yere gömün, korkarım ki toprak beni kabul etmez, o dostların içinde utanırım.”
Sahiden işimiz çok zor.
Hani yine bu coğrafyada ismi ilk geçen velilerden olan Ebu’l Hasan-ı Harakani hazretlerinin şu sözünü bilmeyen yoktur: “Türkistan’dan Şam’a kadar Mümin kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; ayağına çarpan taş, benim ayağımı acıtmıştır. Hangi kardeşimin kalbinde üzüntü varsa, o kalp benim kalbimdir.”
Ve yine O’na atfedilen bir söz daha var ki hayli manidardır: “Allâh’ım! Eğer yeryüzünde Senʼin kullarına karşı benden daha şefkatli biri bulunursa, kendimden utanırım!”
Şu ufka şu vizyona, şu diğergamlığa bakar mısınız. İşte o yüzden bu zatlar için “alihimmet” ifadesini kullanıyoruz.
Mevlânâ Hazretleriʼnin de şu sözleri hakikaten sadece sosyal medyaya değil kulaklara küpe olacak cinstendir:
“Şems bana bir şey öğretti: «Şu alemde bir tek mü’min üşüyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin.» Biliyorum ki yeryüzünde üşüyen mü’minler var; ben artık ısınamıyorum!”
Ya veylena..
Bir tek mümin değil binlerce mümin üşümüyor, katlediliyor ve biz ..
Subhanallah.
Koordinatlarımızı kaybetmiş gibiyiz.
Hakikaten zorbalardan korkup da Beyti Makdis’i o zalimlerin elinden almak için mücadele vermedikleri için Tih çölünde şaşkınca dolaşmakla cezalandırılan mücrim kavme benzemek ne kadar hazin bir savrulma..
Hepimiz ölecek yaştayız.
Ancak hesabı kolay verecek halde miyiz.
Mesele bu.
Onları füzeyle vurdular bizi ise “yüze bakamama” ile.
Allah’ım affet.
Rabbim bağışla.
Ya Erhamer rahimin merhamet eyle.
Amin.