Uzaylılar da unutur mu?
Uzay için, zihnimizde yıldız ve gezegenlerin yer aldığı sınırı tespit edilemeyen boşluk diye bir tarif vardır. Uzay kavramı, matematikte de çok kullanılır. Uzunluk, genişlik ve derinliğin üç boyutlu koordinat uzayı, yahut geometri uzayı, olasılık uzayı, vektör uzayı, fonksiyon uzayı, iç çarpım uzayı, metrik uzay gibi bir çok konu bu başlıkla ele alınır. Diğer bilimlerde de mesela bir deneyin sonucunda elde edilebilecek sonuçların kümesi için örnek uzay tabiri kullanılır.
Her uzayın üstünde bir üst uzay veya evren bulunduğu gerçeği, gündelik hayatta da alemler ve kainat kelimeleriyle sıkça karşılık bulur.
Fıtratı; bolluğa, genişliğe, sonsuzluğa ayarlı insanın ruhunun ta derinliklerindeki cennet arzusu da temiz vicdan terazisinde sürekli kulluk gerçekliğini yok saymadan özgürlüğü sorgular.
Uzay deyince her insanın ay, güneş, dünya ve yıldızlar hakkındaki merakı sadece bu konuda değil, bunlarla doğrudan ve dolaylı alakalı her konuda bilgi edinme zevkini besler.
Kozmoloji yahut astronominin konusu olan uzayı matematikte filan kullanma sebebi de biraz bununla ilgili herhalde.
Peki sadece matematik mi?
İnsanlar da şu dünya denilen yerkürede gezegen ve yıldızlar gibi bir hareket, kütle ve etki alanına sahipler. Art arda gelen kuşakların birbirine bıraktığı mirasla kendi kültürünü oluşturan alt kümeler, birleşerek bir takım medeniyet uzaylarını meydana getirirler. Yine zaman uzadıkça sadece toprak üzerinde kalmayan coğrafi sınırlar da toplumları farklı uzaylara ayırır.
Düşünce ve inanç sahası da irili ufaklı, temaslı, temassız sayısız uzaya ev sahipliği yapar.
İslam da bir üst uzaydır. Yalnız kendi altında mezhep, meşrep, camia, kanaat çevresi gibi birçok alt uzayı vardır. Her uzayın da manyetik alanı, yani ezoterizmi, çekim gücü, inisiyasyonu yani seyrü süluku farklıdır. Ve ölçü birimleri de çoğu hususta aynı değildir.
Adam tasavvuf dairesinde ve tarikat alt kümesinde, uydusu olduğu gezegeninin yörüngesinde dönüyor. Kimi, gezegeniyle beraber şeriat güneşinin etrafında döndüğünü unutuyor. Bazıları da kelam dairesinde ve akıl alt kümesinde. O da diğerleri gibi kendini merkezde sanıyor ve diğer dairelerdekileri kendi terazisiyle ölçüyor. Bir başkası selefi dairede ve kendi uzayı dışındakiler, onun gözüne üç parmaklı, uzun gözlü uyduruk ufo canlıları gibi görünüyor.
Seküler mahalle de kendi içinde birbirini en ufak bir menfaat paylaşımında çiğ çiğ yiyecek kadar parçalı bulutlu uzaylardan oluştuğu halde, “İslamcı” diye etiketledikleri müdahaleler karşısında bir araya gelme becerilerini, kişisel kaygılarına kurban etmiyorlar. Elbette ki bu tavırları asla onların erdemli ve faziletli oldukları anlamına gelmiyor. Üstadın dediği gibi bu durum Allah’ın gücüne dayanmadıkları için bir araya gelerek zayıflıklarına merhem olma çabasından kaynaklanıyor.
Fakat, Müslümanlardan bazılarının kendi uzaylarının ölçüleriyle başkalarını tartıp mahkum etmesi hala kronik seviyede bir maraz.
Müslümanın yolu uzundur. Malumdur ki yolun uzunluğu vasıtaların ve güzergahın çeşitliliğini artırır. Ortak İslami disiplinin külli evrenin dışına atmadığı ve hak üzere oldukları konusunda ittifak edilen yapıların bulundukları uzayları yok sayıp onları kendi yörüngesine çekmeye çalışmak, gelmiyorsa nizam vermeye kalkmak, ay dediğimiz uyduyu Marsla ilişkilendirmeye benzer.
Ne diyor Bediüzzaman(rh): "Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, 'Mesleğim haktır veya daha güzeldir.' demeye hakkın var. Fakat 'Yalnız hak benim mesleğimdir.' demeye hakkın yoktur..." (Mektubat, Yirmi İkinci Mektup)
Yoksa en hafif ifadeyle haksızlık olur.
Mevla istikametten ayırmasın. Amin.