Bu Ülke ağırlıklarından kurtulmalı
Adına ister kullanma kılavuzu deyin ister tanıma kılavuzu, ‘Bu Ülke’nin son bir iki asırdır zorla oluşturulmuş, sık sık dipçikle korunmuş sistem bilgileri hayli yorulmuş vaziyette.
Düşünün bir adamın başına çorap takıyorsunuz, kollarına pantolon, ayaklarına kazak giydiriyorsunuz, sonra ellerine ayakkabı verip bununla yaşamını sürdürmesini emrediyorsunuz. Bu saçma sapan bir muamele değil katmerli zulüm olmaz mı?
Bu memlekete son asırda yapılan tam olarak bu. Haysiyetini beş paralık etme pahasına aileye İsviçre’den, maliyeye İtalya’dan, adliyeye Fransa’dan, talim ve terbiyeye Amerika’dan daha şuna buna filan ecnebi ellerden bulup buluşturularak giydirilen elbise ile de bir yere kadar.
Bir dönem uğruna alimlerin asıldığı şapkası gibi, “tanrı uludur” dayatması gibi, devletçilik, halkçılık diye bir dönem ezberletilen ok’lu ilkeler gibi, “ey bugünümüzü sağlayan ulu” diye devam eden jargonlar gibi, “Ayasofya’ya müze kilidi” gibi yırtılıyor dökülüyor dökülmesine de zaman ilerledikçe olan bu halkın haysiyetine oluyor, itibarına, izzeti nefsine oluyor.
“İslam’ın ahkamını tartışabilirsiniz ama harf devrimini tartışamazsınız.” Pardon da siz kimsiniz? Müslüman toplumu ne zamandan beri kendi köleniz olarak görüyorsunuz.
Kendinizi İlyada’daki Apollon mu zannediyorsunuz ya da Zeus, Odysus filan.
Mini beyinlerin de idrak edeceği en basit tanımına göre devlet; bir ülke ve içinde oluşturdukları ortak kurallara göre yaşadıklarından emin olan insanları içine alır.
Haydi bir kere daha şişirin egonuzu da Latin harflerinin ortak değer olduğundan bahsedin düzmece tanrıcıklar!
Sabahtan akşama kadar Kur’an harflerine, öğreticilerine hakareti serbest bırakıp bu dine de bu coğrafyaya da ait olmayan harflerin eleştirilmesine müsaade etmeyen bir rejimin kendisi de yoruldu.
Sürekli trajikomik sorunlar ve hasta ruhlu bireyler üreten laikliğin de heykel ve din karşıtlığı dışında mensuplarının da hakikaten ne olduğunu tam anlamadığı Kemalizm’in de asla tartışılmasına izin vermeyen sert disiplin de çok yoruldu.
Devleti, darbelerle çakılan birtakım maddelere değiştirilmesi teklif dahi edilemez diyerek koruma güdüsü yerine herkesin gönüllü sahipleneceği ortak bir ruh oluşturmak daha akıllıca ve daha insani değil mi?
Hâlâ yüz yıl öncesinin tektipçi, şovenist, tepeden inmeci inançla, gelenekle ve tarihle sorunlu bir ruh hali, halihazırda bölgesini de aşıp Afrika ve Orta Asya’da inisiyatif almak isteyen Türkiye için ayak bağından başka nedir?
Yüz yıldır yönünü çevirdiği batının/AB’nin himmete muhtaç hale geldiği günlerin de güneşi doğmaya başlamışken Avrupa’nın iki asırdır dikte ettirdiği yaşam biçimini kutsal saymaya devam etmek ar, insaf ve izan fukaralığı değil midir?
Türkiye ağırlıklarından kurtulmak zorundadır. Korkularıyla yüzleşmek mecburiyetindedir. Bunu yaptığında devlet yıkılmaz, aksine güçlenir.
Bunu yaptığında kaos çıkmaz, zemin de tavan da çökmez. Tıpkı Ayasofya açıldığında öyle bir şey olmadığı gibi.
Kur’an’la aziz olan bir toplum elbette ki Kur’an ve Sünnet’in gerektirdiği nizama dönecektir.
Buna değil de Biden’e dayananlara da yol açıktır.