• DOLAR 32.382
  • EURO 35.036
  • ALTIN 2326.3
  • ...

Çoğu insan ulus devletlerin totaliter yönünün sadece Faşist veya Komünist devlet modellerinde olduğunu düşünebilir. Oysa bu vasıf, sadece Faşist veya Komünist devletlerde değil, Liberal devletlerin de içinde bulunduğu bütün modern devletlerde vardır. Bugün yeryüzünde gelenek ve coğrafya nedeniyle aralarında form farkı bulunsa da dünyanın her yerinde aynı örgütlenme tipine sahip tek bir devlet modeli vardır. Ve model homojen bir yönelimi yani nüfuz edici bir totalitarizmi bünyesinde barındırır.

Şimdi bu bilgiler ışığında Komünizm eleştirisi üzerine yazılmış George Orwell'ın Hayvan Çiftliği kitabını okuduğunuzda, bu eleştiri kapsamına tüm Modern Ulus Devletlerin girdiğini rahatlıkla görebilirsiniz. Belki bu eleştiriyi sadece Komünist sisteme yöneltmek hedef küçültmek anlamına gelecektir ki; bu da şu an dünya üzerinde ‘demokrasi’ ve ‘cumhuriyet’ gibi maskelerle maskelenmeye çalışan zulüm sistemlerini fark etmemizi engelleyecektir.

Zaten kitapta geçen karakterleri ve yaşadıklarını, şu an yeryüzündeki devletlerde yaşananlarla kıyasladığımızda yukarıda anlatmaya çalıştığımız rahatlıkla anlaşılacaktır. Ve bu kitabı okurken oradan aldığımız dersle yaşadığımız dünyayı tanıma gibi bir mecburiyetimiz vardır.

Hikâyede hayvanların insanların zulmünden kurtulacağını rüyada gören ama bunu görmeden ölen Koca Reis, kutsal lider (kült) rolünü oynuyor. O, yeni kurulacak sistemin kurucu yani manevi lideridir. Ortaya konulacak her politikanın dayanağını oluşturur. Bugünkü ulus devletlerde de aynı şeyi görmek mümkün. Her bir ulus devlet kurulduğu andan itibaren kendine ulusal bir lider seçer. Ve bu lider üzerinden de bir ideoloji oluşturulur. Bu lider ve bu ideoloji, devlet tarafından meşru veya gayri meşru görülmenin yegâne ölçüsüdür. Ulusal bayramlarda, resmi dairelerde, meydanlarda, okullarda hep bu liderin posterleri ve heykelleri öne çıkar. Okullarda çocuklar hep bu ideolojiyle yetişir. Ama hakikatte bu lider ve ideoloji, insanların sömürülmesi için kullanılan birer maskeden öte bir şey değildir.

Hikâyede Napoleon ise iktidarı yani ülkeyi yönetenleri temsil eder. Ve onun yönetimi elinde tutmasının en önemli aracı kutsal lider Koca Reis’e bağlılığıdır. Hikâyede olduğu gibi ulus devletlerde de, iktidarı elinde tutanların ya da iktidar olmak isteyenlerin tek meşru olabilme gerekçesi kutsal lidere ve ideolojisine bağlılıktır. Bu yüzden kutsal lideri ve ideolojisini benimsemeyenler hep düşman (öteki) olarak görülüp; sürekli yönetimden darbelerle uzaklaştırılırlar. Yönetime resmi olarak kabul edilmelerinin yolu, kutsal lidere ve ideolojisine yemin etmekten geçer. Bu yemini yapmayanlar, halk tarafından seçilseler bile görevlerine başlayamazlar.

Hikâyede devrimi Napoleon ile gerçekleştiren sonra da iktidar kavgası nedeniyle çiftlikten kovulan Snowball iç düşmanı, çiftlikten kovulan insan Bay Jones ise dış düşmanı temsil eder. Ulus devletlerde mutlaka bir iç ve dış düşmana ihtiyaç vardır. İç/dış düşman yoksa bile iktidar tarafından üretilir. İç/dış düşman iktidara destek veren kitleleri korku yoluyla bir arada ve diri tutmanın yegâne yoludur. Ayrıca iç/dış düşman iktidarın yaptığı tüm hata ve eksiklerin de asıl sebebi olarak gösterilerek perdeleme görevi görür. Ülkede meydana gelen her türlü kötülüğün faturası bu düşmanlara çıkarılır. Bu düşmanlar üzerinden oluşturulan yapay kavga ve çatışmalarla yani kayıkçı kavgasıyla halkın asıl gündemi saptırılarak iktidarın ömrünün uzaması sağlanmış olur. Ülkemizde ve diğer ülkelerde siyasette yaşanan aşırı kutuplaşmanın asıl sebebini sanırım daha iyi anlamış oluyoruz.

Hikâyede Napoleon tarafından yapılan her türlü yanlış uygulamaya makul gerekçeler üreten Squealer de, algı yönetimi/medya görevini üstlenmiş biridir. Ulus devletlerde mevcut ideolojinin halka benimsetilmesinin ve iktidar tarafından yürütülen politikaların gerekliliği konusunda halkı ikna etmenin en önemli aracı algı yöneten kurumlar ve medya olarak görülür. İktidara gelen her siyaset, iç ve dış politikalarını destekleyecek bir kendi medya ordusunu oluşturur. Devletin kaynaklarından bu alana ciddi anlamda kaynaklar ayırır. İktidara yakın medyanın sabahtan akşama kadar iktidarın politikalarının doğruluğunu savunmasının sebebini burada görebiliriz.

Hikâyede tüm çifte standartlara rağmen çiftlikte kurulan yeni sistem için gece gündüz demeden samimiyetle çalışan ve daha sonra gücü tükendiği için satılan Boxer isimli at ise mevcut ulus devletlerin iktidarları tarafından düşünce, kültürel, siyasi ve ekonomik anlamda must’azaflaştırılan (güçsüz bırakılan) halkı temsil ediyor. Ulus devletlerde sistem, iktidar etrafında kümelenen bir avuç azınlık lehine ülkenin tüm yükünü sırtında taşıyan yığınla halkın aleyhine kurulmuştur. Kapitalizm ve faiz üzerine kurulan bu sistemde iktidarın köşe taşlarını elinde tutan zengin kesimler ve ülkeyi yönetenler servetlerine servet katarken; yoksulluk sınırı altında yaşamak zorunda olan halk ise ağır vergiler altında inim inim inler. Gençken çalışıp üreten, vergisini veren insanlar, yaşlanınca topluma bir yük olarak görülürler.

Şimdi burada çizdiğimiz çerçeveyi alın ve başta yaşadığımız ülke olmak üzere dünya üzerindeki birçok ülkenin bu çerçeveye girip girmediğine siz karar verin…