• DOLAR 32.377
  • EURO 35.09
  • ALTIN 2326.339
  • ...

Günlerdir tüm dünyanın gözleri önünde Siyonistler mazlum Filistin halkının başına bomba yağdırmaya devam ediyor. 1 buçuk milyar İslam Dünyası ise yaşanan trajediyi sadece kınamakla yetiniyor.

Bir avuç Siyonist nasıl oluyor da 1 buçuk milyar nüfusu olan Müslümanların gözünün içine baka baka hem de Müslümanların tam ortasında Kudüs’e böyle pervasızca saldırabiliyor? Bu cesareti nereden alıyor?

Size söyleyeyim mi? Bir avuç Siyonist’e cesaret veren bizim zaaflarımızdır aslında.

Filistinlilerin başına yağan bomba bizim parçalanmışlığımızın bombasıdır. Filistinli bebeklerin vücuduna saplanan her kurşun, bizim bölünmüşlüğümüzün kurşunudur. Bombalarla yıkılan enkazın altında kalan bizim bir türlü aşamadığımız kavmi, mezhebi ve grupsal taassubumuzdur.

Eğer biz Müslümanlar, inancımızın gereği olan ümmet aidiyeti bilincini tüm diğer aidiyetlerimizden daha üstün tutabilseydik bugün bin parçaya bölünmez; zalimin pençesine düşen bir av olmazdık. Ayetin buyurduğu gibi parçalara bölündük ve her birimiz kendi parçacığımızla övündük. Kimimiz kavim parçacığıyla, kimimiz mezhep parçacığıyla, kimimiz grupsal parçacığıyla övündük durduk. Hatta övünmekle kalmadık bu parçacığımız uğruna Müslüman kardeşimizle savaşmayı bile göze aldık.

‘Bölünüp parçalanmayın yoksa gücünüz gider’ fermanına rağmen kendi aidiyetlerimizi ümmet aidiyeti yerine koymaya çalışıp tüm Müslümanları ona tabi olmaya çağırdık. Yüce Allah’ın yaratılışının bir eseri olan kimi fıtri kimi iradi olan bu farklılıklara olan aidiyetlerimiz, ümmet çatısını ayakta tutan birer kolon olması gerekirken taassup hastalığımız yüzünden ümmet çatısını yıkan bir unsur haline geldi.

Bugün başınızı kaldırıp şöyle bir İslam coğrafyasına bakın, hangi İslam ülkesi ümmet için kendi ulusal çıkarından vazgeçebiliyor? Kaç İslam ülkesi bugün şiddetle ihtiyaç duyulan ümmetin bilincinin inşası için bir çaba sarf ediyor? Kavmi ya da mezhebi saiklerle devasa bütçeli filmler çekip buradan kendi kavmimize ve mezhebimize insan devşirirken bunun yanında kaç tane Kudüs davasını veya ümmet kardeşliğini anlatan film yaptık söyler misiniz?

Bugün hangimiz aidiyet duyduğumuz camiamızın, derneğimizin, vakfımızın, partimizin çıkarı ile ümmetin çıkarı çatıştığında ümmetin çıkarını önceleyebiliyoruz?

Hayatımızı bir zehirli sarmaşık gibi çepeçevre kuşatan taassuplarımızı ne zaman ayaklarımızın altında çiğneyeceğiz? Eğer bunu yapamıyorsak ki maalesef çoğumuz yapamıyoruz o zaman Kudüs’e ağlamanın faydası olur mu?

Bugün başta Kudüs olmak üzere işgal altında inim inim inleyen tüm İslam beldelerindeki masumların, ahirette yakamıza yapışmasını istemiyorsak; ellerimizi başımızın arasına almak ve sonra da zihinlerimizi, yüreklerimizi ve dahası hayatımızı esir alan şu taassup zincirlerini kırıp Kudüs’ten önce kendimizi özgürleştirmeliyiz.

Tarihin ve gelecek nesillerin önünde safını belli etmek…

Gerek normal hayatta gerekse de sosyal medya mecralarında Filistin’de yaşanan trajediye verilen tepkileri küçümseyen bir yaklaşım var. Bazıları iyi niyetli bazıları da art niyetli olan; miting yapsan ne olacak, basın açıklaması mı savaşı durduracak gibi düşünceler doğru değildir. Bir Müslüman işin sonucu ne olursa olsun Müslüman kardeşinin yaşadığı zulme sessiz kalamaz. Gücünün yettiğince tepkisini ortaya koyar. Bu, imanınızın bir gereğidir.

Edward Said bir gün Lübnan sınırında gezerken birden bir taş alır ve israil’e doğru fırlatır. Etrafındakiler şaşkınlıkla ne yaptığını sorarlar. O da onlara şunu söyler: Çocuklarım bir gün bana Filistin halkı için ne yaptığımı sorarlarsa onlara, israil’e bir taş fırlattığımı söylerim.

Evet, tüm mesele bu; tarihin ve gelecek nesillerin önünde safını belli etmek… Bizler de bugün Müslümanlar olarak meydanlara inip elimizden geldiğini yaparak hatta bu yazıyı yazarak hem tarihin hem de gelecek nesillerimizin önünde kimden yana olduğumuzu belli ediyoruz.

Bu vesileyle Ramazan Bayramınızı tebrik eder, başta Kudüs olmak üzere işgal altındaki tüm İslam Coğrafyasının kurtuluşuna vesile olmasını dilerim.