• DOLAR 32.512
  • EURO 34.748
  • ALTIN 2490.755
  • ...

Hayatın dinmek bilmez kalabalığı arasında kayboluyoruz çoğu zaman… İnsanı öğüten büyük şehirler, hep bir yerlere yetişme çabası, çarşılarda koşturan insanlar, araba sesleri, trafik… Hızı ve gürültüsüyle de birçok insanın “yaşanmaz” olarak nitelediği bu şehirlerde farklı neden ve zorunluklarla yaşama gayretinde bulunduğu gerçekliği tüm mecburiyetiyle karşımızda duruyor. Hayat denizinde küreklere asılmış, selamet sahiline varma çabasında bir umudun peşinde koşturuyor.

Büyük şehirlerde yaşamak zor zanaattir vesselam… Çoğu zaman kaçmak, kurtulmak, uzaklaşmak  istiyorsunuz bu şehirlerin ömür törpüleyen kalabalığından… Gitmek istiyorsunuz gün be gün daralan, kalabalıklaşan, fakat bunun yanında insanı yalnızlaştıran, kimsesizleştiren, şehirlerden…

Büyük şehirlerde yaşayan her insan gibi zaman zaman yalnızlığı aradığımızdan şüphe yok. Fakat hayatın içinde her daim bir dost gülümsemesine de muhtacız. Hayatın gürültü ve keşmekeşi içerisinde yalnızlık; gözlerimizin aradığı kuytu bir liman. Birçok insan demir atmak için emekliliği, yaşlılığı veya çocuklarının büyüyüp iş güç sahibi olmasını bekliyor dersek yanılmış sayılmayız. Yine de her ne söylersek söyleyelim en kallavi hüzünler yalnızlığın peşinden geliverir. İnsan kalabalığın ortasında yalnızlığı arar, yalnızlığın ortasında ise her daim kalabalığı özler. Gün gelipte insan; hayatın koridorları içinde bir başına kaldığı vakit, Fuzuli`nin dilinden şu cümleleri söylemeye başlar:

“Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge,

Ne açar kimse kapım, bâd-ı sab'âdan gayrı.”

 “Gönlümdeki ateşten başka bana yanan yok, kapımı bahar rüzgarından başka açan yok…” Fuzuli`nin bu beyitleri kimseleri var iken kimsesizleşen, bir akraba, bir dost yolu gözleyen, büyük şehirlerin alacalı bulacalı hâllerinden yaka silken, bad-ı saba tadında bir yudum memleket kokusuna hasret kalan fersude gönüllerin yükselen feryadına tercüman olacak muhtevadadır. Kalabalık ve yalnızlığın ortasında insan, ne yapacağını şaşırır…

Peki ne demeli, ne yapmalı, ne söylemeli… İnsan bu; Edindiği derde çare arar, yüklendiği hüzne tebessüm…

Dara düşerde daralır ise; çarelerden çare aranır. Yapılacak olan aslında tüm sarahatiyle ortadadır.

Bulunduğu hâlin şükrünü eda etmelidir insan… Sıkıntının ardından gelecek ferahlığı düşünmeli; sabretmeli, ferahlık içerisinde de geçip giden sıkıntıdan dolayı şükretmelidir. Her hâlükarda insan, büyük şehirlerden yalnızlığa sığınmak isterken, bulunduğu hâlin hikmetini kavramalıdır…