• DOLAR 32.511
  • EURO 34.791
  • ALTIN 2492.21
  • ...
SON DAKİKA

Aile kurumu toplumun numunesidir. Dolayısıyla huzurlu bir toplumun inşası için ihtiyaç duyulan temel değerler, öncelikle ailelerde hayat bulmalı ki toplum da ona göre şekillensin.

Bunu iyi bilen küresel şer odakları, hedeflerine aldıkları toplumlarda öncelikle bireylerin aile ilişkilerini zayıflatırlar. Bu konuyu da “çağdaşlık” ve “ilericilik” adı altında “adalet” ve “eşitlik” gibi yaldızlı cümleler ile gündeme getirirler.

Sosyal medya başta olmak üzere her gün bütün iletişim araçları vasıtasıyla toplumda yaşanan basit ailevi sorunları bile büyüterek gündeme taşırlar. Sonrasında ise ilgili küresel şer odaklarının finanse ettiği ve ne oldukları belli olmayan sözde STK’lar vasıtasıyla açıklamalar yapıp siyasi iktidara baskı yaparlar.

Tehlikenin farkında olmayan veya konjonktüre göre gardını alan diğer STK, aydın ve yazarlar da onların değirmenine su taşıyıp aynı konuya yorumlar yaparak oluşturulmak istenen yapay gündemi öne çıkarırlar.

Böylece uzlaştırılabilir sıradan bir aile sorunu, bir anda ülkenin asıl gündem konusu oluverir.

Benzer olaylar sık sık gündeme getirildiği için toplumda bir algı oluşuyor, sanki çözüm bulunması gereken öncelikli sorunmuş gibi kabul ediliyor ve bu sorunun çözümü için de siyasi iktidarlar çeşitli arayışlara giriyorlar...

Derken, köhnemiş batı zihniyetinin hazırladığı ve aile yapısının temeline bir dinamit gibi konulmak istediği sözde çözümler! kopyala yapıştır usulüyle alınıyor ve en basit ailevi sorunlar bile bu çözümlere! göre çözülmeye çalışılıyor.

Birkaç yıl sonra aile bağları gevşiyor, aileler parçalanıyor. Dolayısıyla güvensiz bir toplum ve pimi çekilmiş bir sosyal yapı oluşuveriyor.

Böylece Küresel şer güçler; istedikleri gibi o toplumda at koşturup toplumu yönlendirebilir duruma geliyor.

İşte Türkiye, bunun en somut örneğidir.

Yıllardır Türkiye’de aşama aşama bir sosyal mühendislik projesi uygulandı. Batı emperyalizminin dahliyle aile kurumu ciddi darbe aldı, dolayısıyla toplumsal yapı hem zihnen hem de fiilen değişti.

Yine batıdan ithal edilen sözde çözüm yolları vasıtasıyla toplumumuz bir bütün olarak değerlerinden ve kültürlerinden uzaklaştı. Böylece aile mahkemeleri başta olmak üzere sözde adalet dağıtan mahkemelerde kuyruklar uzadıkça uzadı...

Evet, küresel bazda aile kurumumuza yapılan ustaca saldırılar sonuç vermiş ve hedefine varmıştır. Bu saldırılarla aile içi ilişkiler daha da zayıflatılmış, dolayısıyla sosyal yapı psikolojik travmalar geçirerek cinnet hali yaşatmıştır.

Özellikle son birkaç yıldır Türkiye’de yaşanan ailevi sorunlar hepimizin malumudur. İlgisizlik, karşılıklı güven sorunu, şatafatlı bir hayat isteği, basit hatalara tahammül etmeme gibi sorunlar aile içi cinayetler veya boşanmalar ile sonuçlanıyor.

Elbette bunun birçok sebebi vardır. Ancak aileyi tahrip eden ana sebeplerin başında medya ve siyasi iktidarın aile politikasındaki beceriksizliği geliyor.

Mahremiyetleri hiçe sayan, sadakatsizliği normalleştiren ve gayri ahlaki ilişkileri meşru gösteren film, dizi ve programlar aile mefhumunun temelini sarsmaya devam ediyor.

Siyasi iktidar bir an önce hem medyaya düzenleme getirmeli, hem de yanlış politikaları sonucunda tahrip ettiği aile kurumu politikasını değiştirmelidir. Yoksa temelden sarsılan aile kurumu nedeniyle, toplumsal yapının bir faciayla karşılaşması kaçınılmaz olur.