• DOLAR 32.572
  • EURO 34.977
  • ALTIN 2424.64
  • ...

Ayasofya...

İstanbul fethinin sembolü...

Fetihten sonra ilk Cuma namazının kılındığı Camii...

481 yıl boyunca Müslümanların ibadet ettiği mekân...

Küçük bir azınlığın dışında her kesimin tekrar Cami olarak açılmasını istediği Ayasofya...

Peki, neden tekrar ibadete açılmıyor? Kim neden engelliyor? Hangi irade fethin sembolünü cami olarak açtırtmıyor?

Doğrusu bu konu ile ilgili biz Müslümanlarda üzerimize düşeni yapmıyoruz. Bu konu hem gündemimizde yok hem de gündeme geldiğinde üzerinde hassasiyetle durmuyoruz.

Birkaç gün önce Sayın Cumhurbaşkanı katıldığı bir televizyon programında, “… Ayasofya müze olarak anılmayacak. Ayasofya’yı cami olarak anacağız …” açıklamasını yaptı. Ancak bu açıklama gereği gibi gündeme taşınmadı.

Oysa bu açıklama duyarlı tüm yazılı ve görsel medyanın manşeti ve birinci sıradaki haberi olmalıydı. Konu hakkında analizler, makaleler, seminerler ve belgeseller hazırlanmalıydı. Seçim atmosferine rağmen konu gündemden düşmemeliydi. Çünkü Ayasofya Müslümanlar için büyük bir değer ve ümmete bırakılan mukaddes bir mirastır.

İslami geleneğimize göre savaşla fethedilen bir yerin merkez ibadethanesi camiye dönüştürülmediği sürece fetih tamamlanılmış sayılmaz. İstanbul fethinde de bu yapıldı. Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’yı fethin sembolü olarak camiye çevirmiş ve ilk Cuma namazı da burada kılmıştır.

Sultan Fatih, Ayasofya için bir vakıf kurar ve vakıf senedine şunları yazar, “İşte bu benim Ayasofya vakfiyem, … Bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun. Azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.”

İstanbul Müslümanların elinde olduğu müddetçe Ayasofya cami olarak kalmaya devam etmesi gerekirdi. Ancak fetihten, yani 1453’ten 481 yıl sonra 1934’te Atatürk’ün emri ve Bakanlar kurulunun kararı ile Ayasofya Camilikten çıkarılıp müzeye çevirtildi.

Doğrusu Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi, Batı hayranı seküler anlayışın Türkiye üzerindeki projelerinden sadece bir tanesiydi. Ezanın Türkçe okunması; Kur’an-ı Kerim, Kur’ani ilimler, İslami kıyafetlerin yasaklanması ve alfabenin değiştirmesi gibi daha pek çok proje hayata geçirildi. Bu projelerin sahada uygulanması siyasi iktidarların durumuna göre değişiyordu.

Ceberrut devlet anlayışının Müslüman halka rağmen yaptıkları mezkûr mezalimlikler, süreç içerisinde hafiflemeye başladı. 1950’de ezanın tekrar Arapça okunmaya başlanması, yakın tarihte İslami kıyafetlerin ve Kuran ilimlerinin serbest olması gibi gasp edilen hakların iadesi elbette sevindiricidir. Ancak fethin sembolü olarak Ayasofya’nın hala camiye dönüştürülmemesi çok büyük bir eksikliktir. Dolayısıyla Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması ivedilikle atılması gereken adımlardan bir tanesidir. Bu adımı atacak olan siyasi iktidar, toplum nezdinde madden ve manen fazlasıyla karşılık bulacaktır.