• DOLAR 32.519
  • EURO 34.8
  • ALTIN 2420.612
  • ...

Toplum olarak zor günlerden geçiyoruz. Giderek dünyevileşen ve “ben” merkezli düşünen bir yapıya eviriliyoruz. Artık ideoloji ve inanç değerlerimizi bir kenara bırakıp dört el ile makam, mevki ve kişisel çıkar peşinde koşar hale gelmişiz. İtiraf etmeliyiz ki yaşadığımız bu toplumsal travmadan dolayı çaresizlikler içindeyiz.

Çevremize bir bakalım;

Esnaf, işçi, memur…

Akraba, komşu, mesai arkadaşları…

Anne, baba, evlatlar…

Kimse kimseden memnun değil.

Kimse kimseye güvenmiyor.

Kimse kimsenin başarısını istemiyor.

Aynı şekilde hem ülkemizde hem de Âlem-i İslam`da yaşanan acı tablolar karşısında da duyarsız ve vurdumduymaz hale gelmişiz.

İstanbul`da tinerci iki genç bir vatandaşın boğazını kesmiş.

Afyon`da Lise öğrencisi öğretmenini silahla vurmuş.

Bursa`da bir anne bebeğini bir alışveriş merkezinin oyun parkına terk etmiş.

Erzurum`da iki genç kız, arkadaşları tarafından dağa çıkarılarak işkence edilmiş.

Hukuk fakültesi öğrencisi hocasını bıçaklayarak öldürmüş.

Uyuşturucu parası için torun dedesini boğazlamış.

Veya;

Arakan`da Müslümanlar diri diri ateşe atılmış.

Doğu Türkistan`da Müslümanların namusu kirletilmiş.

Mescid-i Aksa Siyonistlerin zulmü altında inliyormuş.

Mısır Firavun`u Musa (as)`nın varislerini zindanda çürütüyormuş.

Emperyalistlerin eliyle birçok İslam coğrafyası fitne kazanına döndürülmüş.

Hâsılı, ülkemizde yaşanan bu ürpertici hadiseler ve İslam coğrafyalarındaki bu acı tablolar ya hiç gündemimizde değil ya da sıcak evimizde kahvemizi yudumlarken “vah vah keşke olmasaydı” diyor, rutin gündelik işlerimize devam ediyoruz.

Peki, nasıl bu hale geldik?

Süreci biraz geriden alarak başlayalım. Öncelikle şu hususu belirtelim; sosyolojik değişim bir süreç ister, mevcut durumumuz ise yüz yıllık sürecin ürünüdür.

Halifeliğin ilgasıyla bu süreç başladı. Müslüman halkımıza dayatılan Kemalizm ideolojisi, akabinde ihanetler, yasaklar ve zulümler toplumumuzu bitap düşürdü.  Batı yaşam biçiminin dayatılması, çağdaşlaşma safsatası ve gençliği bunlara özendirme çabası ile toplumumuzun mazisi ile bağı koparıldı.

Hal böyle olunca hem mazimizin uzağına hem de zamanın tuzağına düşüverdik. Toplum olarak artık seküler bakış açısıyla olaylara bakar olduk.

İslam âleminde, ülkemizde veya çevremizde yaşanan herhangi bir hadise karşısında, “Bana faydası veya zararı nedir?” bakış açısıyla olaylara bakar duruma geldik.

Bununla beraber belki her biri, bir analiz konusu olan; inancımızla çelişen yönetim şekli, bize dayatılan eğitim modeli, çevre faktörü ve manevi boşluk bizi bu hale getiren diğer sebeplerdir.