• DOLAR 32.599
  • EURO 34.811
  • ALTIN 2509.781
  • ...

Değerlerin aşınması çok değişik şekillerde olabilmektedir. Ancak bunları iki kategoride değerlendirmek mümkündür. Duyarsızlıktan aşınanlar veya yozlaştırma projeleri kapsamında aşındırılanlar. Bazen de her ikisi el ele verebiliyor.

Duyarsızlıktan kaynaklananlar genellikle gayri İslami, daha doğru bir tabirle anti İslami bir sistemin hayatta egemen olması ve Müslüman bireyin veya toplumun bilinçli ve kararlı bir direnç sergilememelerinden kaynaklanıyor çoğunlukla… Bu sistem dolayısıyla, çok mekruh hatta haram şey Müslüman`ın hayatında sıradanlaşmış, birçok sünnet ve hatta farz da mü`minin hayatından kalkmıştır. Bu durum yozlaşmanın vardığı aşamayı göstermesi açısından da önemlidir.

En son hatırladığım, ninem vefat ederken başucunda oturup kıraati düzgün olan bütün aile bireyleri ruhunu teslim edinceye kadar Yasin-i şerifler okumuştuk. Tanıdık herkes hakkı geçsin geçmesin helallik dilenmiş, haklar da helal edilmişti. Büyükler de habire kendisine kelime-i şehadet ve kelime-i tevhidi telkin etmişlerdi. Ondan sonra bütün ölülerimizi hastane koridorlarında acil bölümlerin, yoğun bakım ünitelerinin önünde bekledik. Gözlerimiz kapıda doktorlardan gelecek olan bir haberde kaldı. Ne kendilerinden son anda bir helallik diledik ne de üzerlerine bir Yasin-i şerif okuyabildik. Kendisine kelime-i şehadeti, kelime-i tevhidi telkin ise zaten mümkün değildi.

Kanaatimce bütün toplum bireyleri de şu anda aynı dertle muzdariptir. Herkes de ölülerinin arkasından gerek kendileri ile ilgili gerekse de ölüleri ile ilgili içlerinde bir ukde kalıyor. Ya vasiyet adedilecek son sözleri kendisinden alamama ya bir helallik dilememe ya da başka bir şey… İllaki ölülerin arkasından geride ukdeler kalıyor.

Oysa ölüm öncesi son sözler, insan için o kadar önemlidir ki neredeyse tarihi bir belge gibi ömür boyu insanın hafızasından silinmiyor ve ömür boyu insan, hayatında etkilerini hissedebiliyor. Belki bu yüzdendir hemen hemen her İslam büyüğünün diğer zamanlarda sarf ettiği sözleri, yaptığı nasihatleri bilinmese bile vefatından önce sarf ettiği sözler yaptığı vasiyetler çok iyi biliniyor.

Hem sekerat anının insanın maneviyatı üzerinde o kadar çok etkisi oluyor ki, insanı hayatı boyunca o atmosfer sarıyor. Nitekim Kur`an-ı Kerim de insana, ibret alması için, ibret alınacak birçok şeyden daha dokunaklı olarak o anı canlandırıyor kelimelerle Kıyamet suresinin ayetlerinde…

Oysa bugün insan o halden mahrum kalmak zorunda bırakılıyor. Ne bir insanın son haline şahit olabiliyor ve dolayısıyla gayb alemi ile şühud alemi arasında arafta duran o ruh sahibinin haline şahit olup ondan nasihatler dinleyebiliyor ne de hayat sınavının en zor anlarında bir yakınına bir dostuna şeytana karşı destek olabiliyor. Belki farkında değiliz ama bu kaç ölümüzdür bu şekilde ahirete bu şekilde yolculuyoruz, bu da insana dokunuyor.

Peki, ne yapılabilinir ki denilebilir, belki şifa bulacak birisini sırf bu düşünceden dolayı evde bırakıp ölmesini mi bekleyelim denilebilir. Doğrudur, şifa aramak gerek ama kablolar, hortumlar arasında vefat eden o kadar çok kişi var ki çoğunluğu sırf binde bir ihtimal dahi tıbben iyileşme imkânı olmadığı halde makinalara bağlı birkaç dakika daha hayatta kalsın düşüncesi ile yoğun bakım ünitelerine sevk ediliyorlar. Kanaatimce sırf birkaç dakika daha dünya için bu kadar harrak olmamak gerek.

Bir de İslami duyarlılığı olan hastane sahipleri ya da doktorlar ya da bu tür üniteleri tasarlayanlar bu durumu da göz önünde bulundursalar eminim ki ölüm hariç çözümü olmayan başka bir sorun yoktur. Belki bu ikinci şık şu an için uzak bir ihtimal ama yine de gönlümüzden geçeni dillendirdik. Belki Mevla nasip eder de bir gün yoğun bakımda ölmek üzere iken bile yakınlarımızın vasiyetlerini dinleyebilir, onlara telkinde bulunabilir ve üzerlerine kendilerinin de duyabileceği şekilde Yasin-i şerifler okuyabilmeyi Allah nasip eder.