• DOLAR 32.595
  • EURO 34.797
  • ALTIN 2505.43
  • ...

Üst akıldan mı dersiniz, küfür milletinin bir olmasından mı, zihniyetlerinin bir olmasından mı dersiniz gerek yerel bazda gerekse küresel bazda İslam düşmanlarının olaylara yaklaşımları, mücadele taktikleri, hinlikleri ve iblislİkleri birbirinin kopyası olacak kadar birbirine benzemektedir. Bangladeş`ten Arakan`a, Suriye`den Mısır`a, Afganistan`dan Irak`a, Kürdistan`dan Filistin`e, Türkiye`den Yemen`e kadar küfür cephesinde aynı ahlakı(!), zihin kodlarını görmek mümkündür. Bu kodları sıralayacak olursak; şöyle olur.

 

Birincisi, kafirler her yerde mazlumiyeti oynarlar, mağduriyetin cılkını çıkarırlar. Öyle ki, mazlum ve mağdur durumuna düşmek için gözlerini kırpmadan hiç endişe ve tereddüte yer vermeden kendi taraftarlarını öldür(t)ebilirler. Kendi kendilerine suikast yapabilirler, kendi kendilerini bombalayabilirler.

İkincisi, güçlü oldukları yerlerde tahammülsüz, tekçi, faşist bir anlayışa sahiptirler. Başka renge, başka denge(sese) tahammülleri yoktur. Plüralizme, çoğulculuğa ancak kendi şemsiyeleri altında yer verebilirler. Muhalifler kendilerine kuyruk ve gölge oldukları müddetçe yaşama hakları vardır.

Üçüncüsü, demokrasiye çok vurgu yapsalar da; demokrasi onlara yaradığı müddetçe meşrudur, iyidir. Demokrasiyle halk onları postaladığı andan itibaren, darbeseverlikleri ayyuka çıkar. Demokrasiyle iktidara gelen muhaliflerine karşı darbe çığırtkanlığını yaparlar.

Dördüncüsü, barış edebiyatını yapmayı iyi bilirler; fakat aksine en çatışmacı zihin kodlarına sahip olduklarından pratiklerinden daima kan damlar. Literatürlerindeki barışın pratikteki karşılığı şahinliktir, savaştır, kandır, kaostur.

Beşincisi, yalan söylemekte ve iftira atmakta ustadırlar. Onların yalan ve iftiralarıyla baş etmek her babayiğidin harcı değildir. Öyleki millete yalan söylerler, muhaliflerine iftira atarlar; sonra dönüp kendi söyledikleri yalanlara, attıklara iftiralara kendileri bile inanır. Yeri gelince kendi yalan ve iftiralarını delil olarak kullanmaktan hiç çekinmezler. Özellikle muhaliflerini yıpratmak ve itibarsızlaştırmak için düşmanla işbirliği yaptıkları, düşmanın bir projesi oldukları, düşman tarafından kullanıldıkları suçlamalarında sık bulunurlar. Ajan, kontra ve dış güçlerin piyonu yaftaları en meşhurlarındandır.

Altıncısı, tam olarak hâkim olmadıkları yerlerde milli duygularla beraber baskı, tehdit ve şiddet gibi sindirmenin tüm argümanlarını kullanarak milleti kendi taraflarına çekerler. Onlardan çekinerek, korkarak veya onlara kanarak taraflarına birilerinin geçmesiyle bunu kısmen başarmış olurlar. Artık bundan sonrası onlara baş eğmeyen, tabi olmayan, onları kabul etmeyenlerle ilgili süreci uygularlar. Ya orayı terk etmeleri, ya onların da kendilerine tabi olmaları ya da tamamen imha edilmeleri sürecidir, bu.

Yedincisi, çekindikleri, korktukları, birilerini hesaba kattıkları; ama hesaplarına ulaşmak için çok hevesli oldukları durumlarda da kontrollü gerginlik, kontrollü saldırganlık stratejilerine başvurmakta üzerlerine yoktur. Kontrollü gerginlik için ara ara olay çıkarıp kaosa oynarlar, ortalık durulayınca dön başa yaparlar. Kontrollü saldırganlık için de muhaliflerine yönelik planlanmış aralıklarla saldırı hamleleri gerçekleştirirler. Her iki durumda hem ortama, duruma hâkim havasını verirler, hem muhaliflerine gözdağı verirler. Yine bu şekilde muhalifleri imha etme süreci planlı ve programlı yürümüş olur.

Sekizincisi, özgürlükten dem vururlar. Bundan kast ettikleri sınırsız ahlaksızlık, fuhşiyat, alkol, yolsuzluk, hırsızlık ve benzerleridir.

Dokuzuncusu, ilkesizlik damarlarındaki kan gibidir. Dün uğrunda öldükleri ve öldürdükleri değerleri/hedefleri çok rahatlıkla ayaklarının altına alabilirler; hatta çöpe atabilirler.

Onuncusu, olmadık kılıflara rahat girebilirler, aslında benimsedikleri değer yargılarını benimsiyor gibi görünebilirler; yani anlayacağınız münafık tiynetlidirler. Bukalemundurlar.

On birincisi, mevki ve makam elde ettiklerinde bunları kaybetmeye tahammülleri yoktur. Koltukları için şehirleri harabeye çevirebilirler. İmar için kendilerine verilen yetki ve imkânları ideolojileri ve menfaatları çerçevesinde tarumar etmekte bir beis görmezler.

On ikincisi, halkçı görünseler de halkların değerleriyle, endişeleriyle yakından uzaktan alakaları yoktur. Halkçılığı daha çok ideolojileri için basamak olarak kullanırlar.

On üçüncüsü, kendi çocuklarını özel kolejlerde, özel üniversitelerde ecnebi diyarlarda okuturlarken milletin evlatlarını tankların, topların üstünde, dağlarda veya sokaklarda ölümün ağzına atmakta mahirdirler.

On dördüncüsü, canlarını, mallarını, çıkar ve rantlarını herkesten daha çok severler.

On beşincisi, kalabalık olduklarında, arkalarında güç gördüklerinde sesleri gür çıkar, esip gürlerler, yakıp yıkarlar, kesip atarlar; fakat karşılarında sesini yükselten birini gördüklerinde, çetin bir cevize denk geldiklerinde ya hemen kıvırırlar ya da sıvışıp kaçarlar.

On altıncısı, hareketlerinde vicdan ve insafa rastlayamazsınız. Bundan rahatlıkla işyerlerini milyarlarca sermayeyle, arabaları, ahırları hayvanlarla, evleri insanlarla beraber yakarlar yıkarlar. Camileri, sivillerle dolu meydanları tararlar. İmza attıkları katliam ve caniliklerle tarihe namlarını tekrar tekrar kanlı harflerle yazdırırlar.

On yedincisi, İslam düşmanlığında birbiriyle hem fikirdirler, kanun ve kural tanımazlar, ar ve ahlak bilmezler; acımasız ve pervasızdırlar.

Evet, küfrün ahlakı(!), zihin kodları böyle devam edebilir; lakin şimdilik bu kadarıyla yetinelim.

Küfrün bu melanetine, ahlaksızlığına, caniliğine, ilkesizliğine, gaddarlığına, iblisliğine karşı feraset, basiret, vahdet ve hikmetle mücadele edilebilir. Ümmetin yine bu erdemlerle yol aldığı günler görmek temennisiyle. Vesselam.