Kapitalist düzenin katliamının ardında
Türkiye`de iş sektöründeki işçi ölümleri Türkiye için ciddi bir sorun teşkil etmektedir. İş sektöründeki işçi ölümleri ciddi boyutlarda olmasına rağmen gündem konusu olamamaktadırlar. Ancak toplu ölüm vakalarıyla birlikte gündem konusu olabilmektedir.
Ülkemizde işçi önlemlerin en yoğun olarak yaşandığı sektör inşaat sektörüdür. Neredeyse her gün inşaat kazalarında ölümler yaşanmaktadır. Ancak bu ölümler gündeme gelmemektedir.
Daha Soma faciasının yaraları taze iken, ekran tartışmaları devam ederken Şişli`de bir rezidans inşaatında meydana gelen kazada 10 işçi hayatını kaybetmiştir. Şişli`deki meydana gelen asansör katliamının gündem olmasının nedeni emeğe ve işçiye verilen değer değildir. Toplu ölüm olması, İstanbul`un göbeğinde olması, önemli bir rezidansa ait inşaatta olması gibi benzeri nedenlerle gündem konusu olmuştur.
Kaza sonrası yetkililerin açıklamaları ise daha dehşet vericidir. Özellikle inşaat sahibinin, olayı pişkince sektörel vaka olarak nitelendirmesi, Başbakanın olaya kutsallık boyutu katıp ölen işçilerin şehit olduğunu belirtmesi, yapılan soruşturmada hiç kimse tutuklanmaması ve dolayısıyla bu konuda söz sahiplerin ve uzamaların ise olayı salt bir iş güvenliği boyutuna indirgemeleri kabul edilemez.
Hiç şüphesiz işçi ölümlerine ilişkin vakaları iş güvenliği boyutuyla tartışmak ve gündem etmek esas sorunun tartışılmasının önünü doğrudan kapatmak anlamına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle gündeme hâkim olmak ve manipüle etmektir. Bu şekilde daha modern bir Türkiye ve daha modern bir kölelik söz konusu olacaktır. İşçi sömürüsü ve kul hakkı gizlenmiş olacak ve tamamen kâr endeksli çalışma hayatı devam edecektir. Nasıl ki tarihte piramitlerin harcı kölelerin kanıysa; günümüzün modern piramitlerinin harcı işçilerin kanı/emeği üzerinde yapılmaktadır.
Tabi ki bu cinayet ve kazaların sorumluluğu siyasi iktidardan bağımsız düşünülemez. Nitekim bu işten sorumlu bakan sadece bu tür ölümlerin olmamasını temenni etmiştir. Başbakan ise ortaya kutsallığı dikerek sorunu, sorumluları ve sorumlulukları örtbas etmektedir. Maalesef vahşi kapitalizmin en iyi temsilcisi olan Batı bile onlarca sene iş güvenliği ve işçi sağlığı gibi kavramlar için verilen mücadele Müslüman coğrafyada onlar "şehit" oldu denilerek geçiştirilebiliyor. Siyasi irade bu anlayışla bu tür ölümleri önlenemez. Daha önceki iş facialarında ekonomik sistem sorunu siyasi çevrelerce gündem konusu edilmediği gibi rezidans faciası da gündem konusu edilmemiştir.
Bu anlayışla devam edildiği takdirde bu tür katliamlar işin fıtratında var gibi açıklamalarla ya da bir diğer yorum şekli olan sektörel vaka olarak olmaya devam edecektir.
Daha acıklı olanı ise eleştirilerin merkezine modern kapitalist düzenin örnek olarak gündem edilmesine Müslüman camiadan hiçbir eleştiri/itiraz gelmemekte adalet, insan haysiyeti ve yaşamına saygı ile kul hakkı gibi değerlerimiz kapitalist bir düzene kurban edilmektedir.
Önemle belirtelim ki gerçekleşen kaza değil; cinayet ve toplu katliamdır. Ülkemizdeki inşaat kazaları başta olmak üzere iş kazalarına ve kazalardaki ölüm oranları istatistiklerine bakıldığında bunun sistem sorunu olduğunu apaçık görebiliriz. Sorun ise salt kâr endeksine odaklı olan vahşi kapitalizmdir. Bu katliam veya faciaların önüne geçilebilmesi ancak ve ancak ekonomik sitemin üzerine inşa edildiği temel parametrelerinde (faiz ve kâr yerine adalet, insan haysiyeti ve yaşamı ile kul hakkı) değişiklik yapılmasıyla mümkündür.
Bilinmelidir ki öncelikle hukuksal anlamda olmasa da siyasal anlamda bu tür vakalardan batı devletlerinin ekonomik sitemlerinin hedeflendiği salt kar marjına endeksli sistemin kendisi birinci dereceden sorumludur. Adalet, insan haysiyeti ve yaşamına saygı ile kul hakkı üzerine inşa edilmesi gereken ekonomik sistemin faiz ve daha fazla kâr üzerine kurulmasıyla insan hayatının değersiz görülmesinin sorumlusu işverenden ziyade ekonomik sistemin kendisidir.