• DOLAR 34.699
  • EURO 36.662
  • ALTIN 2966.531
  • ...

"Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao’nun Çin’de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz."

Mahir Ünal'ın bu açıklamaları; kendilerinden başkasının düşüncesine tahammülleri olmayan ırkçı, faşist zihniyet tarafından topa tutuldu. Bu ülkede 1. Dünya Savaşı'ndan sonraki karmaşık ortamda yapılan ismine devrim, ismine inkılap veya başka şeyler verilerek gerçekleştirilen hiçbir şey değerlendirilemeyecek mi? Biz 1. Dünya Savaşı'ndan sonra başta ülkemizdeki ve sonra bütün İslam beldelerindeki yıkımı, zulmü, yanlışlıkları, ırkçı tutumları, haksızlıkları hiç konuşmayacak mıyız? Hükümetin en rütbeli insanlarından birisi bile kendi bakış açısıyla bir değerlendirmede bulunamıyor.

Geçen gün bir gazetenin kendini bilmez bir yazarın, İttihad-ul Ulemanın gerçekleştirmiş olduğu 7. Alimler Buluşmasını ‘Orta Çağ katilleri’ diye eleştirdi ve ardından ‘düzgün insanların ifade özgürlüğü olmalı’ diyerek İslam'a ve Müslümanlara olan düşmanlığını açık bir şekilde göstermiş oldu.

Bu ülkede bütün Müslümanlar, İslami şahsiyetler, artık oturup ortak aklı ortaya koymalıdır. Gerçekten de eğer ki bu ülkede güç, hüküm etme yetkisi, iktidar; bu kindar tayfanın eline geçerse 1998'den 2002 yılına kadar ki o kaotik ortamdan daha beter ortamlar oluşur.

Bununla birlikte, başta hükümet olmak üzere, bu ülkede kendini Müslüman olarak gören, İslam kültür ve medeniyetine sahip çıktığını iddia eden bütün siyasetçiler; bütün valiler, bütün eğitimciler yani Allah'ın kendisine yetki ve imkan verdiği herkes, İslam medeniyetinin değerlerine sahip çıkmalıdır.

Mahir Ünal %100 haklıdır. Müslüman toplumlar, İslam'a girer girmez Kur'an alfabesiyle okuyup yazdılar. Hazreti Peygamberden 1. Dünya Savaşı'na kadarki süreçte bütün Müslüman milletlerin kullanmış olduğu alfabe Kur'an alfabesiydi. Kur'an alfabesiyle okuyor, Kur'an alfabesi ile yazıyorduk. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra İslam ümmeti arasında alfabe birliği bozuldu. Tek alfabe birliği değil bizi bir araya getiren, bizi Ümmet yapan, bizi biz yapan, bizi toplum yapan, aynı şekilde düşünüp aynı şekilde konuşmamızı sağlayan bütün imkanlarımızı elimizden alıp çaldılar.

Rusların egemen olduğu kuzeyde kalan Türkler, Kiril alfabesini kullanırken ortada kalan Türkler ise Latin alfabesini kullanmaya mecbur kaldı. Güneyde yaşayan Türkler ise halen dahi Kur'an alfabesiyle yani Arap alfabesiyle okuyup yazmaya devam ediyor.

Türkçülük yapanlar bile alfabe birliğinin olmamasının dağınıklığa ve millet bütünlüğüne engel teşkil ettiğini bilirler. Bugün Türk milleti bile 3 tane alfabe kullanıyor. Niye? Çünkü hangi devlet Türklere egemen olmuşsa o devletin alfabesini kullanmak zorunda bırakılmış mazlum bir millettir Türkler. Müslümanlar ne zaman birbirlerine sahip çıkıp doğruyu söyleyenin arkasında duracaklar? 1. Dünya Savaşı'ndan sonra tam 100 yıl geçti. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra yapılan yanlışları, eksikleri biz daha konuşamayacak mıyız? Fikirlerimizi beyan edemeyecek miyiz? Medeni devlet diyerek İngilizlerin, Avrupalıların, Amerikalıların savunuculuğunu yapanlar mı hep fikir ve düşüncelerini özgürce söyleyebilecekler? İslam alimlerine, ulemaya, İslam düşünürlerine Hakkı söyleme hakkı bu ülkede halen yok mu?

Mahir Ünal'ın bu açıklamalarında biz tekrardan gördük ki İslam'ın değerlerini, geçmişimizdeki kıymetlerimizi, kültürümüzü, düşüncemizi, fikrimizi halen bu ülkede söylemekten aciz kalmışız. Doğruyu söyleyenler halen bu ülkede yalnız ve tektir. Batılın savunucuları halen bu ülkede cüretkâr ve egemendir. Bunun tek bir sebebi var; Müslüman insanların, İslami şahsiyetlerin çekingenliği, birbirinin arkasında durmaması, birbirine sahip çıkmamasından dolayıdır.

Bu vesileyle geçmişimizle köprü kurabilmek için Ümmet bilincine tekrardan yönelebilmemiz için İslam toplumlarının başta alfabe birliği olmak üzere bizi birbirimize yaklaştıracak unsurları çoğaltmalıyız. Bizi birbirimizden uzaklaştıran, bizi birbirimize yabancılaştıran, geçmişimizi tanımamıza engel olan şer güçlerin zorla elimizden aldığı bütün haklarımızı geri almalıyız. Mağlubiyetimizin üzerinden 100 yıl geçti. Dolayısıyla halen mağlup bir insan psikolojisiyle hareket etmek zorunda değiliz.

Başta hükümetin, Allah'ın kendisine iktidar nimeti verdiği kimselerin bu konuda mesuliyetleri büyüktür. Müslüman şahsiyetlerin düşünce ve fikirlerini korkmadan söyleyebilecekleri özgür bir ortamı oluşturmak; bu ülkeyi yönetenlerin görevidir. Düşüncesini, fikrini ifade ettiği için kendilerine saldıranları, hakaret edenleri görmezden gelmek de Hakk'a ihanettir. Bu vesileyle Mahir Ünal'ın bu konudaki düşüncelerini cesurca ifade etmesini takdir ediyor, bu ülkenin geleceğini düşünen, geçmişine üzülen Salih insanların hakikati korkmadan toplumumuza anlatabilmeleri için rabbimiz olan Allah'tan yardım istiyoruz.