• DOLAR 32.38
  • EURO 34.973
  • ALTIN 2325.56
  • ...

İslam toplumlarının İslami hak ve hürriyetlerini; yaşadıkları devletlerden talep ederek elde edebileceklerini ifade etmek isteriz. İslam inancı, Hıristiyanlık inancı gibi sadece mabetlerde yaşanılan bir inanç değil, hayatı bütün yönleri ile kuşatan bir dindir.

İslamofobi adı altında kavramlaşmış İslam düşmanlığı, özellikle Batılı ülkelerde ciddi anlamda yaygınlaşıyor. İslam’ın devlet olmadığı laik, seküler devletlerde yaşayan Müslümanların inançlarından kaynaklanan hak ve hukuklarını elde edebilmeleri için anayasal güvencenin önemini, faydasını ortaya koyacak makaleler, tezler hatta doktora çalışmaları yapılmalıdır.

Müslüman halklar; İslami inançlarını anayasal güvence altına almadıkları takdirde yaşadıkları devlet içerisinde etkisiz halde yaşamaya devam edecekler. Müslümanlar, en doğal insani haklarını ve süreç içerisinde Allah muhafaza inançlarını kaybetme tehlikesi içerisinde olduklarını bugün birçok ülkedeki Müslüman halkların çocuklarıyla görüyoruz.

Bir halk var ki bu tehlikeyi, birçok Müslüman halktan önce fark etti. Malezya halkı! Bu halk, kamusal alanda İslami haklarını anayasal güvence altına aldı.

Malezya Devleti'nin ve Anayasası'nın en önemli özelliği devletin dininin anayasada İslam olarak kabul edilmesidir. Bu madde aslında Müslümanların çoğunlukta olduğu birçok ülkenin Anayasası'nda var. Hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kurucu Anayasası'nda, 1921 Anayasası'nda ve 1924'te tekrar yazılan Anayasada ‘Devletin dini İslam'dır.’ ibaresini açık bir şekilde görmek mümkündür. Malezya devletini ve Malezya Anayasasını diğer ülkelerden ayıran en önemli özellik, ‘Devletin dini İslam'dır.’ Maddesinin; devlet kademelerinde ve sosyal hayatta yürürlükte olmasıdır. Kanunlara nizama ve yönetime yansımasıdır.

Evet, Malezya’daki Müslümanların İslami inançlarını kısmen de olsa kamusal alana, devlet yönetimine yansıttıklarından dolayı elde ettikleri başarıyı dünya Müslümanlarının bilmesi gerekir.

Malezya halkının mücadelesi ve İslami inanç esaslarını devlet yönetimine, toplumsal hayata, kamusal alana yansıtmanın bir milleti muhafaza ettiğini görmek için güzel bir örnektir. Çünkü Anayasal güvence sayesinde, çevresi kafirlerle ve sömürgeci devletlerle kuşatılmış bir halkın İslami kimliğini muhafaza ettiğini görüyoruz. Bu durum tüm ümmete örnek olabilir.

Peygamber Efendimiz; Medine'deki müşrikler, Hıristiyanlar, Yahudiler ve tüm kabileleri kaplayacak toplumsal bir sözleşme niteliğinde olan Medine Vesikasını hazırladı. Medine'deki her kesimden insan, her inançtan insan; Peygamberimizin liderliğinde Medine'yi savunmaya, Medine halkı olarak barış içerisinde yaşamaya söz verdi. Malezya anayasası da toplumsal sözleşmeyi ve her dinden ve inançtan insanın insani ve dini haklarını güvence altına alıyor.

İslami hakların anayasal güvence altına alınması ve bunu talep etmek; laik, seküler devletlerin ciddi tepkisine sebep olabilir. İslami haklarını anayasal güvence altına almayı isteyen Müslüman halklar, yaşamış oldukları devletler tarafından bazı sıkıntılara maruz kaldılar halen de kalıyorlar. Hatta İslami hak ve hukukları değil talep etmek bir makalede dahi dile getirmek ciddi bir problem olarak görülüyor. Bu durum yeryüzündeki, günümüzdeki birçok devlette suç teşkil ettiği için Müslümanlar; bu konuda değil konuşmayı, düşünmeyi bile istemiyorlar. Bu durum da İslam’ın kamusal alanda etkisiz kalmasına sebep oluyor.

İslam’ın kamusal alana hükmetmesi gerektiği ile ilgili savunmuş olduğumuz bu fikrin anlaşılması için Müslümanların İslam kültür ve medeniyetini ciddi anlamda öğrenmesi gerekir. Birinci Dünya Savaşından sonra yenik düşmüş İslam ümmetinin İslam kültür ve medeniyetinden uzaklaştığını ve yeni yetişen neslin İslam’ın hükümlerini ve Kur’an’ın emirlerini yeterince bilmediğini biliyoruz. Bu durum Kamusal Alanda İslam fikrinin anlaşılmasını zorlaştırıyor.

Medine Vesikasını önümüze koyup saadeti sunacak bir anayasa hazırlayalım.  İslam ümmetinin güçlü olması, yekvücut olması insanlığın mutlu olması demektir. Tarih şahittir ki İslam ümmeti güçlü ve adil devletlere sahip olduğu yıllarda, insanlık da saadet ve refah içindeydi. İnsanlığı açlıktan, savaştan ve tuğyandan kurtarmaya vesile olabilenlerden olma duasıyla…