• DOLAR 32.451
  • EURO 34.489
  • ALTIN 2473.898
  • ...

Hz Ali’nin Kumeyl adlı dostuna ettiği nasihatlerin yazıya geçirilmesiyle günümüze kadar geldiğini belirtmek isteriz. Bu yazımızda ‘Ben ilmin şehri isem Ali de o şehrin kapısıdır.’ hadisinden yola çıkarak Hz. Ali’nin Kumeyl’e ettiği nasihatlerin birkaçından yola çıkarak günümüze bir ışık tutalım dedik.

‘Ey Kumeyl, her zorlukla karşılaştığında : ‘La havle vela kuvvete illa billah’ (Bütün güç ve kuvvetler ancak Allah’tandır) dersen, zorlukta sana yeter. Her nimete ulaştığında ‘Elhamdulillah’ de, rızkın daha da artar. Rızkın gecikirse, Allah’tan mağfiret (esteğfirullah) dile ki bolluğa çıkasın.’

Bu sözde üç sır var: İlk sır musibetten kurtulmaya, feraha ermeye vesile oluyor. Yani bir kişi Allah’tan başka bir gücün ve kuvvetin olmadığını anlayıp ifade etse ve Allah’tan yardım dilese inşallah Kadir-i Mutlak olan Allah o kimseyi darlıktan kurtarır. Her zor ve zahmetli işimizde bu zikri bol bol okumak gerekiyor. İnsanın her an bela ve musibete uğrayabileceği bilinciyle hareket eden bir mümin hem geçmişinden hem de geleceğinden korkmalıdır. Yasin suresindeki 45. ayette  de belirtildiği gibi ‘İttegu ma beyne eydikum…. Le’ellekum turhemun’ önünüzdekinden ve arkanızdakinden (dünya ve ahret azabından) sakının ki (korkun ki) umulur ki merhamet olunursunuz. Merhamet olunabilmenin yolu Allah’tan korkmak ve O’nun hoşuna giden sözlerle Allah’ı zikretmekle olacağını hatırlamamız gerekir. Acaba bugün kaç kardeşimiz Allah’ın zikriyle haşir neşirdir?

İkinci sır, her nimete ulaştığında elhamdülillah demenin önemi vurgulanıyor. ‘Le in şekertum le ezidennekum’ (Eğer şükrederseniz nimetimi daha da arttırırım.) ayetinde de belirtildiği gibi şükür nimeti ziyadeleştirir. Acaba bize verilen nimetler için şükür mü yoksa şekva mı ediyoruz? Bugün en büyük problemimiz şükürsüzlüğümüz değil mi? Basit şeylerle sevinebilen, Allah’ın ikramlarını en küçük işlerimizde dahi fehmedip sevinen bizler, bugün Allah’ın lutfünü ve ikramını görüp sevinebiliyor muyuz?

Üçüncü sır, ‘Rızkın gecikirse Allah’tan mağfiret dile, bağışlanma iste’ bunu yaparsan rızkın bollaşır, bolluğa çıkarsın. Kazançlarımızda bereketsizlik varsa, ülke genelinde ekonomik kriz varsa, yukarıdan aşağıya hepimizin Allah’tan özür dilememiz gerekmez mi? Tencerenin deviremeyeceği hükümet yokmuş, derler. İnsanların yöneticilerinden memnun olabilmeleri için önce tencerelerini doldurmak gerektiğini siyasetçilerden öğrenmiştik. Maddeye endeksli bir toplum oluşturanlara karşı durabilecek mana ehli bir toplum oluşturabildik mi? Bunun için neler yaptık? ‘Sizin hayatı sevdiğiniz kadar ölümü seven bir toplulukla geldik’ deyip düşmanı korkutan ashabı hatırlayanlarımız var mı?

Yani biraz içimize dönmeliyiz. Biraz da maneviyatımızı test etmeliyiz. Acaba her gün bir defacık da olsa Allah’ın evine, camiye veya mescide gidiyor muyuz? Yoksa cumadan cumaya mı? Her gün beş sayfa Arapça Kur’an ve o beş sayfanın mealini okuyabiliyor muyuz? Hep eski Müslümanların samimiyetinden dem vuranlar, acaba bu gençliğe ağabeylerinizin size okuttuğu kadar Kur’an okutabildiniz mi? Peki, siz ağabeyleriniz kadar Kur’an okuyor musunuz? Selam ve dua ile…