• DOLAR 32.326
  • EURO 35.113
  • ALTIN 2303.134
  • ...

50 yaşını geçmiş, kır saçlı biriydi. Ömrü İslami hizmetlerle geçmiş, ailesini, mahallesini, şehrini ıslah çalışmaları ile gece gündüz gayret etmiş bir adamdı o. 90'lı yıllarda 28 Şubat'ın soğukluğunu iliklerine kadar hissetmişti. İslami çalışmaları dert edinen, İslam`ın toplumsal hayatta daha iyi yaşanması için sivil toplum kuruluşlarında aktif olan bir ağabeydi o. Ama içinde bulunduğu haleti ruhiyesini şu cümlelerle ifade ediyordu: 'Arkadaşlar, bizler gençliğimizde yani 20'li yaşlarda İslami hassasiyetlerimiz konusunda, çaba, gayret, fedakarlık ve en önemlisi dertli olma hususunda şu anki halimize göre çok daha iyiydik. O dönemde Müslüman şahsiyetlere, gerek devlet içine öbekleşmiş çeteler gerekse PKK gibi örgütler ciddi manada baskı yapıyor, dindar insanları yıldırmak istiyorlardı. Yani baskı dışardan geliyordu. Ama şu an kısmen de olsa eskiye nazaran İslam'ı anlatma, okuma, yaşatma ve yaşama hususunda daha müsait bir ortam var. Fakat bizim içimizden bizi harekete geçirecek, birikimimizi kullanmamızı sağlayacak, potansiyelimizi en iyi şekilde harekete geçirip milletimize, ülkemize şu an gençlik döneminden daha faydalı olmamızı sağlayacak o havayı bir türlü yakalayamıyoruz. Halbuki içinde bulunduğumuz ahval geçmişe oranla çok daha iyidir. Eskiden irticacı deyip bizi içeri atan devlet, şimdi ise ABD'nin teröristlerini, casuslarını yakalayıp içeri atıyor. Tüm olumlu ortama rağmen potansiyelimizi hakkıyla kullanamamak beni çok üzüyor. Rabbim bize acısın. Az amelimizi kabul etsin, çok günahımızı affetsin.' 

İslami hizmeti dert edinmiş, topluma faydalı olmak isteyip de potansiyelini tam kullanamadığı için üzülen salih bir adamın iç alemini sizlerle paylaşmak istedik. 
Aslında bu haleti ruhiye birçok mütedeyyin insanımızda var. Bu ülkenin insanı atalarından aldığı ilhamla sadece kendi yurdu için tasalanmaz. Ümmet-i Muhammed için ağlayan, insanlığın kurtuluşu için mücadele veren bir neslin torunlarıyız. Fakat 1. Dünya Savaşı`ndan sonra etkisiz hale getirilmiş, İslami kurum ve kuruluşları kapatılmış, İstiklal Mahkemeleri ile susturulmuş, alimleri idam edilmiş bir halkız. Hatta seçilmiş başbakanları darbelerle indirilmiş, kimisi asılmış kimisi zehirlenerek öldürülmüş bir toplumun çocuklarıyız. İşte tüm olumsuzluklara rağmen direnci kırılmamış, 15 Temmuz ile küresel emperyalizmin çarkına çomak sokmuş bir milletiz. 7 kıtada İslam`ın Kelime-i Tevhid sancağını dalgalandırmış, Yemen'de, Irak'ta, Suriye'de, Afrika'da ve tüm İslam beldelerinde can vermiş bir ecdadımız vardı. Yani kısacası potansiyelini sonuna kadar kullanmış ve yeryüzünde ilahi adaletin tesisi için gayret etmiş ve bu gayretinin semeresini almış, şeref ve izzetle dünya imtihanını kazanmış bir ecdadın torunlarıydık. İşte yukarıda dertlenen 'Hakkı ile Allah'a ve Allah'ın dinine hizmet edemiyorum. Potansiyelimi kullanamıyorum.' deyip de dert yanan ağabey, birçoğumuzun içindekini özetlemiş sanki değil mi? 

Bu derdin dermanını ifade edecek kelimeler ararken bir filozofun şu hikmetli cümleleri ile karşılaştık: “Başarıyı sağlayan yüksek zeka mıdır? Yoksa insanların potansiyellerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlayan yönetim anlayışı, örgütsel yapı ve buna uygun kurallar mıdır? Elbette insan önemlidir; ancak kötü bir sistemde en nitelikli insanlar bile kötü sonucu değiştiremez.'' Evet, işi özetlemiş değil mi? Başkanlık sistemine geçiş yapmamız da bu nedenden değil miydi? İnsanımızın potansiyelini hakkıyla kullanabileceği ortamlar oluşturmak gereklidir. Herkes kendi çapı oranında bu meseleyi önemsemelidir. Yani devleti yöneten Cumhurbaşkanı ve bakanlar elleri altındakilerin potansiyellerini layıkıyla harekete geçirip geçirmediklerinin muhasebesini yapmalılar. Yine şehri yöneten belediye başkanları ellerindeki imkanları kullanıp kullanmadıklarının hesabını yapmalılar. Aynı şekilde İslami sivil toplum kuruluşları üye ve gönüllülerinin potansiyellerini ortaya çıkarabilecekleri bir zemin oluşturabiliyorlar mı? Bunları sorgulamalılar.
Gerek devlet gerek halk olarak veya halka hizmet eden sivil kuruluşlar, insanımızın potansiyelini en iyi şekilde kullanmalarını sağlayacak bir yönetim anlayışı oluşturabilirlerse küresel haydut ABD gibi şer cephelerine karşı durabiliriz. Son dönemlerde dolar üzerinden yapılan saldırılar da göstermiştir ki, artık Türkiye Batı ekseninden kendini kurtarmalı ve ecdad-ı salihan (salih atalarımız) gibi ümmet eksenli bir devlet anlayışı, yönetim ve örgütlenme oluşturmalıyız. 
Rabbim bizlere yardımcı olsun. İnsi ve cinni bütün şeytanların şerrinden ülkemizi ve ümmeti muhafaza etsin. İnsanlığın dünya ve ahret huzuru ve refahı için gayret göstermeyi bizlere nasip etsin.
Selam ve dua ile...