• DOLAR 32.325
  • EURO 35.095
  • ALTIN 2282.007
  • ...

Çünkü Allah`ın istediklerini, emir ve yasaklarını, Resulullah aleyhisselatu vesselamın tavsiye ve telkinlerini yerine getirdikleri için bu sıkıntı ve zorluklar ile karşılaşmışlardır. Bu sıkıntı ve zorlukları yaşamalarına rağmen, imanlarından zerre eksiltmeyip İslami yaşayışlarına devam ettikleri için de, Allah-u Teâlâ onları mükâfatlandıracağını ve sonlarını hayırlılardan/kurtuluşa erenlerden eyleyeceğini bildirmiştir.

Allah`a iman edenler, dünya hayatında elbette sıkıntı ve zorluklar ile karşılaşacaklardır. Küfür ehlinin saldırı ve desiseleriyle ortadan kaldırılmak, susturulmak ve zayıf düşürülmek isteneceklerdir. Haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayacak, en doğal hakları ellerinden alınacak; haklarını almak istediklerinde de marjinal ilan edileceklerdir.

İslami sorumlulukları gereği insanları bataklıktan, sapıklıktan, fısk-u fücurdan kurtarmak istediklerinde; camilerde aç-susuz bekleyenlerin ihtiyaçlarını karşıladıklarında; kendilerine yaşama hakkı tanımayanların karşılarına dikilip gerekli cevabı verdiklerinde; haberi güvenilir kaynaktan almak isteyenlere vahyin ışığında doğru haber ulaştırdıklarında ise, haklarında `Anayasal düzeni yıkarak şeriate dayalı devlet kurmaya kalkışmak` suçlamasıyla tutuklama kararı çıkartılacak, sonrasında yakalanacak ve yıllarca cezaevlerinde tutulacaklardır.

Yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı yüzlerce (belki de çok daha fazla) insanın hala TC zindanlarında kaldığını biliyoruz. Bu sebeplerden dolayı zindanlarda tutulan insanların en büyük suçu(!) hiç şüphesiz, İslami hassasiyet sahibi olmalarıdır. İslam`ı, Allah-u Teâlâ`nın istediği şekilde yaşamaları ve çevrelerine de tavsiye etmeleridir. Yine İslami sorumlulukları gereği yapılan herhangi bir haksızlıkta dilsiz şeytan olmayıp, haklarını almak istedikleri içindir.

Zulme sessiz kalmayan o zindan bahadırları ki suç kabul edilen İslami hassasiyet sahibi olmaları dolaysıyla, zindanlarda olmalarına bakılmaksızın bir kez daha cezalandırılmak isteniyorlar. Yıllardır zindanlarda birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalmış olmalarına rağmen, çevrelerine, gardiyanlara, idarecilere herhangi bir sorun çıkartmamalarına/yaşatmamalarına bakılmaksızın ailelerinin bulunduğu memleketlerden çok uzak cezaevlerine sevk ediliyorlar. Birçok mahkûm ailesinin maddi sıkıntı çektiğine ve birçok aile bireylerinin de hasta, yaşlı, sakat, felçli veya özürlü olmalarına bakılmadan düşüncesiz bir şekilde uzak yerlere sürgüne gönderiliyorlar…

Kimlerden söz ettiğimizi, hangi sevklerden bahsettiğimizi anladınız sanırım. Diyarbakır cezaevinde bulunan Hizbullah Cemaati hükümlülerinin Erzurum, Gümüşhane, Bayburt, Giresun, Trabzon ve Sivas gibi illere sevk edilmesi zulmünden bahsediyoruz. Göz göre göre yapılan haksızlıktan, mağduriyetten, bir kez daha cezalandırmaktan, İslami hassasiyet sahibi hükümlü ve tutuklulara karşı aleni bir biçimde yapılan zulümden bahsediyoruz.

Ve yapılan bu zulme hiç kimsenin, hiçbir yetkilinin, hiçbir idarecinin, hiçbir siyasinin ses çıkartmadığını da üzüntüyle görüyoruz.

Neden hiç kimse bu haksızlıklar karşısında, mağdurların yanında olmuyor? Neden yapılan bu zulme karşı yetkili ve etkili kişiler sağır sultanı oynuyor? Neden siyasilerin hiçbiri bu sevklere tarafsız ve objektif yaklaşıp çözüm üretmiyor? Ve neden Başbakan ve bölge milletvekilleri bu sürgün zulmünü görmezden geliyorlar?

Yoksa bu sevk zulmünden bihaberler mi? Adalet bakanı bu karara imza atarken hükümet yetkililerinden habersiz mi onayladı?

Seçimlerden sonra herkesten helallik isteyen Başbakan Tayyip Erdoğan, bu insanların hakkını helal edip etmemesini önemsemiyor mu?

Sevk edilen/edilecek olan mahkûmların ailelerinin mazlumiyetini bilmiyor mu? Maddi sıkıntı çektiklerini, aile fertlerinin bazılarının hasta, felçli, özürlü, sakat olduğundan bihaber mi? Yıllardır baba hasreti çeken nazeninlerden, eş hasreti çeken fedakârlardan, oğul hasreti çeken yıkılmaz çınarlardan haberi yok mu?

Sanıyorum ki, Başbakan ve bölge milletvekilleri bunların hiçbirinden habersiz değiller! Bu ailelerin mazlumiyetini ve çektikleri sıkıntıları da biliyorlar.

Biliyorlar bilmesine ama bu aileleri bir yararları yok! Bir haftadan beridir sevk edilecek mahkûm ailelerinin &`;Bu zulmü durdurun Allah aşkına!” feryatlarına hiçbir karşılık, hiçbir ses vermediler.

Bizler buradan, insani ve İslami sorumluluğumuz gereği Başbakana sesleniyoruz;

Sayın Recep Tayyip Erdoğan!

12 Haziran seçimlerinden önce herkesin dert ve sıkıntılarıyla uğraşacağını söz verdin. Özellikle yargıda hukuksuzlukların önüne geçeceğini, hiç kimsenin haksız yere ceza almayacağını açıkladın. Yıllardır çözülemeyen başörtü sorununu çözeceğini, yine yıllardır üzerinde çözüm üretilen Kürt sorununu çözeceğini ve bunu çözerken de her kesimden insanlar ile görüşeceğini açıkladın. Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin daha rahat etmeleri için çeşitli değişiklikler yapılacağını, bunları yaparken de hak ve adaletten ayrılmayacağını açıkladın. Temel hak ve özgürlükler konusunda anayasal değişiklikler yapılacağını, her vatandaşın en doğal haklarından mahrum kalmayacağını söyledin.

Seçimlerden sonra da, herkesin başbakanıyım dedin. Terörün bitmesi için bütün vatandaşların elini taşın altına koyması gerektiğini söyleyip, terör örgütünün temsilcilerine de örgütle bağlantılarını kesmelerini söyledin, ama diğer taraftan devletin derin temsilcilerinin terör örgütü ile işbirliği yapmalarına göz yumdun. En büyük savaşın cehaletle olduğunu, bu yüzden herkesin öğrenmek için gayret etmesini söyledin, ama -zindanlarda olmalarına rağmen- icazet alan mazlumların sürgünlere yollanmasına ses çıkartmadın.

Toplumun en değerli parçasının aile olduğunu söyledin, ama baba, eş ve oğullarına hasret kalan mahkûm ailelerinin sessiz feryatlarını duymayıp aileyi üzdükçe üzdün. Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez ve diğer dil ve dinlere mensup vatandaşların ana dillerini her ortamda rahat konuşabileceğini ve dinlerinin gerekliliklerini rahatça yaşayabileceğini söyledin, ama dinlerinin gerekliliklerini yerine getirdikleri için 150 yıl ceza alan mazlumların çektiklerine oralı bile olmadın. Ülkenin yetmiş dört milyon insanından helallik istedin ve yine ülkenin bütün vatandaşlarına hakkımı helal ediyorum dedin.

Hak helal edip helallik istemek bu kadar basit mi? Haksızlıklara uğrayanlar, mağdur edilenler, babaya, oğula, eşe hasret kalanlar öyle bir çırpıda haklarını helal ederler mi? Hesap sorup demezler mi, bizler zindanlardaki yakınlarımızın ayda bir de olsa, üç ayda bir de olsa görüşüne gidebiliyorduk, ama bundan sonra o uzak yerlere gidemeyeceğiz ve bu yüzden de hakkımızı helal etmeyiz demezler mi?

İşte bu yüzden diyoruz ki; yapılan bu sevk zulmüne acil çare bulmalı, sevkleri durdurmalısınız. Durdur(a)mazsanız bile sevk edileceklerin ailelerine yakın illere gönderilmesini istemelisiniz. Mahkûm ailelerin bunca yıldır çektiklerinin üstüne bir de siz ceza vermemeli, onlara yardım etmelisiniz.

Eğer bunları yaptığınız takdirde, şunu bilmelisiniz ki mazlum ve mustazafların beddualarına duçar olmayacaksınız…

Aksi takdirde… Elbette ki mazlum ve mustazaflar yardımcı, destekçi ve hamileri olan Allah-u Teâlâ`dan "dua” da talep edecekler, "beddua” da…

Muhammet Şerif / Doğruhaber