• DOLAR 32.584
  • EURO 34.918
  • ALTIN 2429.668
  • ...

Hamd, Âlemlerin Yaratıcısı olan, bizleri yoktan var eden, bizlere İslam dinini bahşeden ve bizlere sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed (s.a.v)`in ümmetinden olma şerefini veren Rabbi-i Zülcelal`e olsun.

Salât ve selam Âlemlerin Efendisi, gözlerimizin nuru, başımızın tacı, gönüllerimizdeki aşk, yaralı yüreklere derman olan Efendiler Efendisi, Efendimiz Muhammed Mustafa (s.av)`e olsun.

Salât ve selam O (s.a.v) nurlu insanın rehberliğini yaptığı, mukaddes İslam davasında mücadele etmiş ve bu uğurda canını çekinmeden vermiş aziz şehitlere olsun.

Salât ve selam mübarek İslam davasında canıyla, malıyla, evladıyla ve zamanıyla herhangi bir fedakârlıktan kaçınmayan ve sırf İslami yaşam sürdüğünden dolayı zindana atılan veyahut muhacerat yaşayan mümtaz şahsiyetlere olsun.

Ve yine salât ve selam, aziz İslam davasında üzerine düşen sorumlulukları eksiksiz yerine getirmeye çalışan ve mağlubiyeti olmayan bu yolda, Muhammedi mektebe tabi olan seçkin kullara olsun.

Yüce Allah (c.c) tarafından insanlar için beğenilen yegâne din İslam dinidir. İslam dini, iyiliği emreder ve kötülüğü de yasaklar. Kim ki, Allah`ın emirlerini istenilen bir biçimde ve eksiksiz bir şekilde yerine getirirse, işte o kurtuluşa erenlerden olacaktır. Allah (c.c) onu kesintisiz mükâfatlar ile mükâfatlandıracaktır. Ebedi olan ahiret yurdunda sorulan sorulara vermesi gerektiği şekilde cevap verecektir. Allah`ın ona verdiği mükâfatlardan dolayı o Allah`tan memnun, dünyada İslami bir hayat yaşadığı için Allah`ta ondan razı ve hoşnut olacaktır.

Müslüman`ca yaşam şeklini hayatında tatbik ettiğinde; karanlığın askerleri tarafından rahatsız edilecek, hor görülecek, iftiralara uğrayacak, çeşitli karalama ve yaftalamalar ile karşı karşıya kalacaktır. Asıl mücadele bu merhaleden sonra başlayacaktır. İşte o zaman iyilerin ve kötülerin, hayırlıların ve hayırsızların, iman ehlinin ve küfür ehlinin, karanlığın askerlerinin ve aydınlığın neferlerinin ortaya çıkacağı zaman olacaktır. Mücadelede sıkıntı, zorluk, darlık, açlık, yoksulluk, zindan ve muhacerat aşamalarında başarılı olanlar; iyiler, doğrular, sıdıklar ve şehitler yani kurtuluşa erenlerle beraber olacaklardır. İşte o zaman yerine getirmeleri gereken herhangi bir kaygı ve endişeleri de olmayacaktır.

Ve kim ki, Allah`ın emirlerini yerine getirmeyip fısk-u fücur içerisinde olursa, o zaman sonu hüsrana uğrayanlardan olacaktır. Allah (c.c) onu acısı bitmeyen bir azap ile cezalandıracaktır. Cezası geçici bir ceza olmayıp bitmeyen, tükenmeyen, sonu olmayan bir ceza olacaktır. Ebedi bir yurt olan gerçek hayatta, geçici zevk ve renkler ile bezenmiş dünya hayatında yaptıklarına, işlediklerine, konuştuklarına yanacak; keşke bir hiç olsaydım da bunlar ile karşılaşmasaydım diyecektir. Söyleyecekleri, düşünecekleri ve temenni edecekleri hiçbir faydasına olmayacak, çekmesi gereken cezaları/azapları görmeye devam edecektir.

Acaba, adaletli bir hükmedici olan Allah`ın bizler için seçip beğendiği İslam dininin gerekliliğini yeteri kadar yerine getiriyor muyuz? şeklinde bir soru ile karşılaşırsak cevabımız ne olur, hiç düşündük mü? Veya imtihan vesile ile yaratıldığımız ve içinde bulunduğumuz hayatın geçici olduğunu, asıl hayatın ebedi olan ahiret yurdu olduğunu bilmemize rağmen ahiret yurdu için gerekli hazırlıkları yapmış mıyız, yapıyor muyuz? Hayat imtihanında başarılı olmak için gerekli emek ve gayreti sarf ediyor muyuz?

Eğer ki kendimize biz Müslüman`ız diyorsak; evet, yerine getirmemiz gerekenleri yapmamız lazımdır. Bizlerin sıradan insanların yaşadıkları şekilde yaşaması, konuşması, giyinmesi, yazması gibi bir lüksü yok. Bizlerin yaşayışı, giyinişi, hal ve hareketleri İslam dairesi içerisinde olmalıdır. İslam dairesi bizlere kâfi gelmelidir. Bizlerin bu daire dışına çıkmaması, daire dışındakileri de İslam`a davet etmesi gerekmektedir. Bizler; emri bil maruf nehyi anil münker (iyiliği emretme kötülükten sakındırma) prensibini en iyi şekilde uygulamak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Çünkü Allah (c.c), Resulullah (s.a.v)`in ümmeti olarak bizler için şu ayeti buyurmuştur; "Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz ve Allah`a inanırsınız..." (Al-i İmran/110)

Allah`ın, Al-i İmran süresi 110. ayetinde buyurduğu sıfatlardan olmak için, sadece Resulullah`ın ümmeti olmak yeterli değildir. Resulullah`ın ümmeti olmak için O`nun (s.a.v) yolundan gitmek gerekmektedir. O`nun (s.a.v) yolundan gitmek için, Kur`an-ı Kerim`i ve sünneti seniyeyi baş tacı etmek lazımdır. Sahabelerin yaptıkları, konuştukları, yaşadıkları gibi yaşamak lazımdır. Mekke`de kimsesiz bir mustazaf olan Abdullah bin Mesut gibi işkence ve boykotlara maruz kalmasına rağmen hakkı müşriklerin, tağutların, zalimlerin yüzlerine haykırmak gerekmektedir.

İşte yaşadığımız zaman diliminde de aynı olaylar gerçekleşiyor. Hakkı haykıranlar, yazanlar, yaşayanlar, Resulullah`ın yolundan giden Allah taraftarları her türlü zorluklara, hakaretlere, tehditlere, tehcirlere, iftiralara uğruyorlar. İnsanları `ihya` etmek için kullandıkları evleri ve dernekleri saldırı ve baskınlara uğruyor. Kutlu Doğum Programları ve Mekke`nin Fethi gecesi düzenledikleri için, iki yıl süren davalardan sonra 150 yıl ceza alıyorlar. Başörtülü olduğu için mezuniyet törenine katılmak isteyen Eskişehirli Meryem Tuba Okumuş bacımıza izin verilmiyor. Allah`ın ayetleri çerçevesinde doğru yerlerde ve doğru gazetelerde hakkı haykıran/yazan Fikret Gültekin, Said Şahin, Mehmet Eşin gibi yazarlar zindanlarda tutulup susturulmak isteniyor.

1400 yıl önce de aynıydı, şimdide aynı... Sünnetullah gereği Müslümanlar haksızlıklara uğruyor, mağdur ediliyor, İslam`dan döndürülmek isteniyor. Yaşayışlarından, dost ve arkadaşlarından vazgeçirtilmek isteniyor. Psikolojik saldırıya uğruyor. Yasal bir şekilde faaliyet sürdüren derneklere gitmemeleri konusunda demagojiyle karşılaşıyor. Yanlış/fasit yoldan gidenlere, doğru yolu göstermek isteyenler zindanlara atılıyor. Müslüman kardeşlerine yardım götürme amacında olanlar gençliklerinin baharında şehit ediliyor.

Karşılaşılan sıkıntı ve zorluklar, hiçbir zaman İslami hassasiyet sahibi olanları umutsuzluğa ve karamsarlığa sevk etmemelidir. Başa gelen musibetler, onların imanlarının coşmasına ve birbirlerine daha sıkı kenetlenmelerine sebep olmalıdır. Neyle karşılaşılırsa karşılaşılsın Allah-u Teala`nın Müslümanları yalnız ve yardımsız bırakmayacaklarını bilmelidirler. Kısacası, yaşanılan güzellikleri ve karşılaşılan zorlukları da imtihanın bir parçası olarak görmelidirler.

Rabbi Zülcelâl olan Allah (c.c), bizleri dünya imtihanında; yaşayışıyla, düşüncesiyle, hal ve hareketleriyle başarılı olan ve kurtuluşa erenlerden eylemesi duasıyla...

Allah`a emanet olun.

Muhammet Şerif / Doğruhaber