• DOLAR 32.598
  • EURO 34.795
  • ALTIN 2499.242
  • ...

15 Temmuz gecesinde ABD destekli emperyalist darbe girişimine karşı meydanlara ilk inenler HÜDA PAR’lılardı. HÜDA PAR’lılar ellerinde kelime-i tevhid bayrakları ve dillerinde Allah-u Ekber nidalarıyla meydanlara ilk inenlerdi.

Öyle ki bazı illerde meydanlara inmemiş olsalardı, belki de kimi kesimler cesaret edip darbeye karşı dışarı çıkamayacak, evlerinde bekleyeceklerdi.  Bu tespiti her il için söylemesek de HÜDA PAR’ın tabanının güçlü olduğu iller için rahatlıkla dile getirebiliriz.

Örneğin, 15 Temmuz gecesinde Batman’da darbeye karşı sokaklara ilk çıkanlarla ilgili o gece Valilik bahçesinde görev yapan bir bekçi şahit olduklarını şu şekilde dile getirmişti:

“Askerlerin yönetime el koyduğu haberlerinin medyaya düşmesinden bir müddet sonraydı. Bizler o gece görevdeydik. Haberlerde darbe olduğunu öğrendiğimizden dolayı ne yapacağımızı bilmez durumda beklemedeydik. Bir de baktık Özel Batman Hastanesi’nin önünden bir grup ellerinde tevhid bayrakları ve dillerinde tekbirlerle yürüyüş yapıyorlardı.”

“Tekbir getirişlerinden HÜDA PAR’lı olduklarını tahmin ettik, bize yaklaştıklarında ise parti bayraklarından HÜDA PAR’lı olduklarını anladık. Darbeye karşı net duruş sergilediklerini gördüğümüzde, darbe girişiminin başarılı olamayacağına kanaat getirdik ve rahat bir nefes aldık. Onları görüp cesaret alanlar da meydanlara inerek darbe girişimine karşı çıktılar.”

Evet, bizler de yakinen şahidiz ki HÜDA PAR’lılar 15 Temmuz darbe girişiminin ilk dakikalarından itibaren direniş meydanlarında fesat şebekesi ve yandaşlarına karşı en ön safta olarak darbe girişiminin akim kalmasında çok önemli bir faktör oldular.

Batman, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa, İstanbul, Malatya, Elazığ gibi iller başta olmak üzere diğer birçok il ve ilçede darbe girişimine karşı milletin yanında bulunarak mesuliyetlerini yerine getirdiler.

HÜDA PAR’lılar geçmişten bu yana hiçbir güç ve kuvvetin boyunduruğunu kabul etmedikleri ve statükoya karşı geldikleri bilindiği için FETÖ’cülerin komplo ve zulümlerine en fazla maruz kalanlardandılar. Bu sebeple FETÖ’yü çok iyi tanımışlardı.

Darbenin başarılı olmasıyla en fazla mağduriyet yaşayacak ve zulüm görecek olan kesimlerin ilkelerinden taviz vermeyen ve güce teslim olmayan İslamî Camialar olacağını biliyorlardı.

Bu yüzden şüphe ve tereddüt göstermeden şer güçler ve maşa örgütlerin kirli emellerinin gerçekleşmesinin önünde durarak tarihi misyonlarını yerine getirdiler.

Aslında HÜDA PAR Camiası yıllar evvel FETÖ tehlikesine, FETÖ’cülerin Elazığ, Adıyaman, Diyarbakır gibi illerdeki hukuksuzluklarına ve devletin imkânlarını kullanarak uygulamaya koydukları komplo ve kumpaslara dikkatleri çekmişti.

FETÖ yargısının İslamî Camia ve STK’ları hedef aldığına, söz konusu camia ve derneklerin yönetici ve üyelerine yönelik çeşitli kumpaslar düzenlediğine, yasal faaliyet ve etkinlikleri suç unsuru kabul ederek suçsuz Müslümanlara ağır cezalar verdiğine dikkatleri çeken HÜDA PAR’lılardı.

Ancak ne yazık ki o zamanlar kimse bu tehlikenin farkına varamamıştı veyahut bazı sebeplerden dolayı ya da çıkarlarının sekteye uğramaması için her şeyi biliyor görüyor olmalarına rağmen FETÖ tehlikesine karşı sessiz kalmayı tercih etmişlerdi.  

Sormadan geçmeyelim: Devleti idare eden iktidar, yıllar önce FETÖ tehlikesini gündeme getiren HÜDA PAR Camiası’nın sesine kulak vermiş olsaydı, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz yaşanır mıydı? FETÖ'nün karanlık ve murdar yüzünün ortaya çıkması için illa hükümete mi dokunmaları, zarar vermeleri gerekiyordu?

Şu son soruyla da yazımızı nihayete erdirelim: 17-25 Aralık ve 15 Temmuz yaşanmamış olsaydı; FETÖ’nün karanlık yapısına sarf-ı nazar edilmeye, İslamî Camialara yönelik uygulanan hukuksuzlukları görmezden gelmeye ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesinde kalmaya devam mı edilecekti?