• DOLAR 32.602
  • EURO 34.846
  • ALTIN 2498.144
  • ...

Başa gelen belalara, musibetlere ve sıkıntılara karşı; sızlanmamak, dayanmak, tahammül etmek ve kendini tutmak anlamına gelen sabır, özellikle biz Müslümanlarda olması gereken bir huydur. Sabır; nefse hoş gelen şeylere zıt düşen bir davranış şekli olması sebebiyle, sürekli olarak nefsin arzularına muhalefet etmek ve nefis bir işe davet edince insanın bu davete icabet etmemesi ve ondan vazgeçmesidir. İslam fıtratı üzerine yaratılmış olan nefis, zevk-u sefayı isteyip sorumluluk yükü altına girmekten sakınır.

İnsanın başına gelen veya gelebilecek olan herhangi bir musibet karşısında gösterilecek sabır, cennete gidecek yolda toplanacak azık gibidir. Çünkü Allah-u Teala`nın vereceği hükmü beklemek ve bu şekilde sabretmek bir ibadet hükmündedir. Nasıl ki, bir sabır timsali olan tevhit önderlerimizden Eyyup (a.s)`ın başına gelen onca bela ve hastalıklara rağmen, Allah`a olan imanından zerre kadar eksiltmeden ibadet ve zikirlerine devam edip, en sonunda bunların karşılığında kurtuluşa erenlerden olduysa; bugün de bizlerin başına gelen bela ve musibetlere karşı kazananlardan olmak için sabretmemiz gerekir.

Yaşamımızın birçok bölümünde -aslında yaşamımızın tümünde- imtihan ediliyoruz. Yaratılış sebebimiz olan Allah`a kulluk; vazife, görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmede göstereceğimiz sabır veya bela ve hastalıklara duçar olmamızdan dolayı göstereceğimiz sabır veya bu sıkıntılarla mücadele ederken birbirimize hak yolunda sabrı tavsiye etmemiz elbette imtihanın bir parçasıdır. Çünkü bu dünyaya gönderilişimiz bir gaye ve bir amaç içindir.

Bir hedef var önümüzde… O hedefe ulaşmak için Rabbimizin uyarılarına ve emirlerine kulak vermemiz gerekir. Emirlerine uyduğumuz zaman, sıkıntı çekmemiz gerekecek ve bu sıkıntılara karşı sabır imtihanıyla sınanacağız. Ve bu imtihanda başarıya ulaşırsak Rabbimiz, çektiğimiz bu sıkıntılara karşı bizleri müjdeliyor. "Muhakkak ki, sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mal, cari ve ürün eksiltmesi ile deneriz. Sabredenleri müjdele." (Bakara:155)

Sabrın en makbulü bela ve musibetten hemen sonra gösterilecek sabırdır. Rabbimiz bizden bu şekilde istiyor, bizlerin günaha girmemesi için bizlere doğru yolu gösteriyor ve bizlerin ibretler alması için Kur`an`da örnekler veriyor. Peygamberlerin hayatlarında çektikleri sıkıntıları, hiçbir insan çekmemiştir. Özellikle Nuh (a.s), İbrahim (a.s), Yusuf (a.s), Yunus (a.s), Eyyup (a.s) ve Hz. Muhammed (s.a.v) başta olmak üzere diğer bütün peygamberlerde çok büyük bela ve sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlar, ama hepsi de sabrın en güzel şekliyle sabretmişler ve sıkıntı veren şeylere karşı sabretmede birçok hayır vardır şiarı ile hareket etmişlerdir. "O halde peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret." (Ahkaf:35)

Sabrın önemli noktalarından bir tanesi de, başa gelen felaket zamanlarında heyecana kapılmadan ve şikâyet etmeden, Allah`ın bizlere takdir ettiği duruma sabredilmesidir. Zaten takdir-i ilahiye razı olmak müminlerin özelliklerindendir. Mümin başa gelen bela ve musibetlere karşı şekva etmeyendir. Çünkü şikâyetin hiçbir faydası yoktur sıkıntılı zamanlarda. Örneğin bir yakınımızın ölümü ile karşılaştığımız zaman cahillerin altı/yedi gün sonra yapacaklarını, bizim olaydan hemen sonra yapmamız gerekir. Yapacağımız hal ve hareketlerin, edeceğimiz feryat ve figanların bizlere hiç bir faydası olmayacaktır. Bilakis, aşırıya kaçarsak günah kazanmış oluruz, bu da bizler için kötü sonuçlara sebep olur.

Yaşanılan bela ve musibetlere karşı sabredip göğüs germek büyük bir nimettir aslında... Bu nimetin farkına varma şekli, bela ve musibetler karşısında şekva etmemekte gizlidir. Çünkü sabredemeyen felakete duçar olur. Kimde Allah`tan korkarak sabrederse sıkıntılardan kurtulur. Tabi bu sıkıntılara karşı sabır, sıkıntı zamanında insanın üzülmemesi anlamına gelmez. Elbette başa gelen bir ezadan sonra üzülmek çok doğaldır. Çünkü duygusallık insanın doğasında olan bir olgudur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)`in oğlu İbrahim`in vefatından sonra söylediği sözler, biz Müslümanlara başa gelen bir musibetten sonra üzülüp gözyaşları dökmenin olabileceğini gösteriyor.

Dünya hayatında karşılaşılan zorlukların mahiyeti her ne olursa olsun, Allah`ın bunu bizleri denemek için yaşanılması gerektiğine inanmamız lazımdır. İnanmamız ve unutmamamız gereken başka bir hususta; dünya hayatında yaşanılan zorlukların gelip geçici olduğu, asıl musibetin dine gelen musibet olduğudur.

Başımıza gelen bela ve musibetlerden sonra Allah`a daha büyüğünü bizlere nasip etmediği için, çokça hamd ve şükür eden sabırlı müminlerden olmak, sabır sırrını bilip nefsine karşı uygulayan ve sabrı başkasına da tavsiye edenlerden olmak temennisiyle...

Allah`a emanet olun.

Muhammet Şerif / Doğruhaber