• DOLAR 32.377
  • EURO 34.972
  • ALTIN 2325.628
  • ...

Bismihi Teâla                                                                                                 

   Teknolojinin hız kazandığı, demografik olarak toplumların artışının hızlı eğilim gösterdiği bir çağda yaşıyoruz.  Dünya nüfusunun 7 milyara dayandığı bu asırda mevcut halin hiç de iç açıcı olduğu söylenemez.

Dünyayı ve yaşananları olduğu gibi gözler önüne getirdiğimizde; modern zamanın insanı büyük bir kaosu yaşamıyor mu? Savaş, işgal, açlık, sömürü gibi hallerin getirisi korkunç bir boyutta değil midir?

   İlahi kelamın ‘`Asra andolsun ki, insan gerçekten ziyan içerisindedir`` uyarısı, ikazı her zaman insanı, toplumları muhatap almıştır. Belki de dünyanın globalleştiği günümüzde, bunu somut olarak idrak etmek daha kolay hale gelmiştir. Zira en uzak coğrafyalarda bir taşın düşmesi bile teknolojik cihazlarla haberdar olma keyfiyetini yaşıyoruz. Kamufle edilmeye çalışılan ne varsa eninde sonunda ortaya çıkmaktadır. Yani inkâr edilenler olsa bile sonradan açığa çıkabilmektedir. Bu da insanın yapageldikleri ne varsa mahşerde de ortaya konulacağı gerçeğini zihinlerde daha anlaşılır hale geleceğini aşikâr kılar. Yani amelleri kaleme alan, sonra Rabbi Zül Celal`e sunan meleklerin varlığını daha somut hale getirmiyor mu?

  Kuşkusuz, her çağın en masum, en garip varlığı çocuklardır. En savunmasız, en mazlum varlığıdır onlar. Ne yazık ki modern çağın en ezileni de onlardır.

Özellikle ezanların yükseldiği coğrafyalarda, başka bir deyişle ezanların bombalarla, çığlıklara karıştığı topraklarda, çocukların cansız bedenleri yürek dağlamakta..!

  90`lı yılların başında dünyada, vicdanlı vicdansız herkesin dikkatini çeken bir haberi hatırlayalım. Gerçi görüntülerine ve içeriğine rahatlıkla ulaşılabilir. Güney Afrikalı gazeteci Kevin Carter`ın popüler olmak adına açlık ve kıtlığın eşiğinde olan Sudan`a gittiğinde;  Sudan`da ölümle pençeleşen bir çocuk ki bu çocuk bir parça ekmeğe ulaşabilmenin zorlu uğraşında. Kemikleri dışarıdan görülecek kadar cılız, ayakta duramayacak kadar mecalsiz bir beden… Yalpalaya yalpalaya, ağır aksak ilerlerken öte yandan onu yemek için pusuda bekleyen yırtıcı bir akbabanın, fotoğrafını çekip yayınlamıştı. Gazeteci Kevin, bu görüntüden ötürü büyük bir maddi servete boğulmuştu ama öte yandan perişan bir maneviyatsızlıktan olsa gerek, tabi ki gördüğü manzara karşısında şoka uğramanın etkisini de yabana atmamak lazım, sonuçta canına kıyıp intihar etmişti…

   24 yıl önce Sudan`da yaşanan o mezalimden bu yana değişen ne? O gün de saatte onlarca çocuk, sömürü kaynaklı açlık ve kıtlıktan katledilirken; günümüzde bu vaziyet de artarak devam etmiyor mu? Güney Sudan, Yemen, Somali, Nijerya gibi yerlerde aynı hal ne yazık ki daha da artarak devam etmektedir. Görüntüler için Kevinlere gerek var mı? Sayılamayacak kadar görüntü ve veriler gözlerimiz önünde değil mi? Aslında her birisi Kevin`in çektiği türden fotoğraf kareleri… Maalesef, hem de yüzlercesi!

Sonuç, yüz binlerce çocuk yetersiz beslenme, iç savaş ve kıtlık sebebiyle ölüme gidiyor ve ölüm tehdidi altında…

    Afganistan`ın 1979, Irak`ın 1991, Suriye`nin 2010'dan beri işgal, savaş, kargaşa ve zulüm altında inlediği günden bu yana sayıları milyonları bulan çocuk ölümleriyle karşı karşıyayız. Gökten yağdırılan bombalarla katledilenler!.. Bir umut, bir çare de olsa devasa sulara dalıp ta kurtulamayanlar…Bilumum işkencelerle nazik canlarına kıyılanlar!..  Açlık ve sefaletle ölüme gidenler!!!

5 yaşındaki Suriyeli Ümran Dakneş, 34 günlük Sahar Dofdaa… bu masumlar dile gelse acaba 21. asra yani bizlere ne diyecekler?

Ya da…

Suriyeli  bir başka kız çocuğu;

 Açlıktan ölmeden önce yazdığı ve kendini bir tabutun içinde çizip vasiyetini bıraktığı mektup...

"Bu benim vasiyetimdir. Canım anneciğim! Senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum. Ve sen ablacığım! Arkadaşlarıma de ki: ‘O açlıktan öldü...` Ve sen abiciğim! Üzülme; ama, ikimiz birlikte, ‘Biz açız!..` dediğimizi hatırla. Ey Ölüm Meleği! Acele et ve ruhumu al ki artık Cennette yemek yiyeyim. Ben çok açım. Ve ey ailem! Benim için korkmayın. Ben sizin yerinize de Cennette yiyebildiğim kadar çok yiyeceğim…"

 Aslında her birisi ayrı ayrı bir hançer değil midir içimizi yaralayan!!!