• DOLAR 32.377
  • EURO 35.06
  • ALTIN 2325.351
  • ...

Her medeniyet gibi İslam Medeniyetinin de bir şanlı mazisi vardır hem de diğer medeniyetlerden daha muazzam. Bu kadim mazinin; bizatihi Resul(as)’ın şahsında, vahyin hakimiyetine dayanan pratik bir dönemi de mevcut. Raşit halifeler; sosyal ve siyasi operasyonların en çok yapıldığı Emevi; Abbasi ve nihayet Osmanlı döneminde de İslam’ın ileri harekâtı davam etmiştir. Bu ileri hareket; askeri üstünlüğün yanında; sosyal, siyasi ve ekonomik alanlarda kendini göstermiştir. İslam Ümmeti; tarihin hiçbir devresinde Hıristiyan Batı; Siyonist sermaye veya Doğu’nun Budist veya Konfüçyüs yapılarına karşı bu kadar çaresiz olmamıştı denebilir.

Haçlılar, Anadolu ve Ortadoğu’nun bağrında hezimete uğratılmış. Ye’cüc-Me’cüc denen Moğol azgınlarını, ordular değil; İslam’ın mana liderleri ehlileştirmiş, insanlıkla tanıştırmış ve nihayet İslam’ın rengine büründürmüştür. Yani bizim ellere uğrayan hiçbir güç, kendisi olarak kalamamış; dönüşmüş, bize benzemek zorunda kalmıştır.

Köprünün altından çok sular geçti… Zafer sarhoşlukları, rehavet, gaflet, cehalet, liyakatsizlik sonucunda; “bizden olmayan Dostlarımızın ESİRİ olduk; bile bile, göz göre göre! Rabbimiz ise bazen bir zalim ile de mazlumu terbiye edebiliyor. İnsan; çocuktur, büyür ve yaşlanır.. Bu bir Cilve-i İlahi’dir:

Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz. Hiç düşünmezler mi!” (Yasin-68) Düşünüp görmemiz lazım. İslam dünyası da hâlihazırda, başlangıçtaki çaresiz haline dönüşmüş.

Hz. Peygamber(sav); “Bu Din’in başlangıcı garipti, sonu da garip olacak; ne mutlu o gariplere” dese de bu perişanlığımızın sebepleri vardır. Son Kale diyebileceğimiz Osmanlı üzerinden ümmeti açıklayalım.

Tanzimat’la beraber, bu son kalede özellikle aydınlarımız arasında bir Doğu-Batı çatışması başladı. Çünkü Duraklama dediğimiz aşama artık gerileme hatta dağılma sürecine evirilmişti. O zamanki “akl u fikr ile” zaten başkası da olamazdı.. Çünkü işin kurtuluş reçetesi olan “Alimler bozulmuştu -dolayısıyla da İslam- Alemi de bozulacaktı.”

Osmanlının dağılma süreci, dış düşmanları aratmayan iç düşman ve bunların işini kolaylaştıran gafil, işbirlikçi ve deneme ve yanılma metotlarıyla dolu. 1909-1922 yılları arasındaki 13 yıllık bir dönemde tam 19 tane Maarif Nazırı(Milli Eğitim Bakanı)’nın değişmesi bu vahametin delilidir.

Bu kaos ve kriz döneminde tartışan aydınların İslami kanadı; kendi aralarında da ayrıca çatışıyor.

İslami Cephenin Anadolu ve Payitaht ayağını oluşturan Hürriyet Şairi Namık Kemal, Ziya Paşa, Bedi’üzzaman, Elmalılı Hamdi, Mehmed Akif ve Hariçteki ayağı olan Efgani, Abduh gibi ümmet Coğrafyasına hitap eden duayen ve reformistler; Payitaht ’ta buluştukları halde, her nedense “ortak bir akılda” buluşamıyor! Devletin şahsında Ümmetin Hilafet makamını temsil eden Sultan Abdülhamit ise kendisini; “din ve devletin bekası, kurtuluşunun yegâne adresi olarak anlatmış hatta dayatmış; “ötekilerden” hesap sormuş ama sonuç nafile. İşte Akif’in dedikleri:

“Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd,/ Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd!

İslami Cephenin çatışma ve son çırpınışlarının arenasında geçen eski-yeni çatışmasının mutlak galibi; Batı’ya biatlı, darbeci İttihat ve Terakkiciler olmuştur. Tefrika ve çatışmanın, enerjisini tükettiği İslami Cephe, Kurtuluş Savaşının asıl mimarı olmasına rağmen, tam da bu yüzden Ankara Hükümetinin yapılanmasında bir varlık gösterememiş hatta kurucu zihniyetin sorgusundan ve itlafından da kurtulamamıştır.

Sahanın tek galibi olan İttihat ve Terakkinin varisleri olan Ankara’nın kurucu kadrosu; vadettiği istikrarı, muasır medeniyet seviyesini..” yakaladı mı? Elbette hayır!

İslam Dünyasını, Türkiye’nin şahsında değerlendirdiğimiz için dediklerimiz için Türkiye’yi anlatmaya devam edelim:

İslam dünyasının Yeni Dönemine hükmeden siyasi iradelerin hemen tümü Batı’dan icazetli, işbirlikçi veya emperyalist seküler dünyayı ürkütmemeyi yeğleyen iktidarlardır. Hal böyle olunca da başta İslam’ın kendisi olmak üzere, yerliyi dizginlemeyi kendilerine bir borç, bir beka meselesi olarak gördüler. Bunun sonucunda da Yerliyle, ortak bir akılda buluşmayı bile düşünmediler.

Merhum Menderes, Özal, Mücahit Erbakan’ın iktidarının başına gelenler bunun sonucuydu. Kral Faysal; Ziya’ül Hak da aynı zihniyetin hedefleri oldular…

Yani İslam ülkelerine; sürekli bir düşman türeten; terör olmasa dahi devlet terörünü uygulayan; korkularla beka bulan bir Ehrimen, bir Drakula zihniyeti dayatılmıştı.. Bunun sonucu olarak hâkim zihniyet; sürekli ceza kesmekten, sanal korkularına pusu atmaktan dolayı düşünemiyor; düşünenlere de hayat hakkı veremiyordu. Çünkü:

Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar/ Rencîde olur dîde-i huffâş(Yarasa) ziyâdan (Z.Paşa)

“Yarasanın ışıktan kaçtığı gibi kaçanlar;” bir Batılı gibi düşünemedi; Batı’nın hiç olmazsa kendi halkı için uyguladığı insan haklarını, kendi insanı için uygulamayı da düşünemedi, düşünemez de! Bunlar; “insanı yaşat ki devlet yaşasın!” ilkesiyle savaşıyor; “devleti yaşatmak için insan öldürüyorlar” Cezayir’de, Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta hâsılı ümmet Coğrafyasında olan da budur.

İslam Ümmetini yöneten iktidarlar; ekonomi, siyasal, sosyal, eğitim gibi her alanda, “deneme ve yanılma” taktiklerini uygulayarak gittikleri için sosyal adaleti ve istenen refah düzeyini yakalayamıyor; kendine gelmek için başkalarını arıyor!

Aklın yolu birdir. Aslında kendini arayan bu adamın yani bizim; aradığımız bir mucize değil, Kaf Dağı’nda değil; “Şu Dağların ardındaki Yeşil Vadi” hiç değildir!

“Derman arardım derdime/ Derdim bana derman imiş// Dostu arardım gurbette/ O, can içinde Can imiş!” Wesselam!

HİSSE:

1-Öcalan'ın avukatı Eminağaoğlu, "En geç 15 Şubat 2024 tarihinde koşullu salıverilmesi gündeme gelecek" demiş!

Çıkar mı bilmem ama Molla Nasredin demişti: “Karasakızdır bu! Kimine gelir kimine gelmez!” Yazı veya tura… Kişinin, hangisini seçtiği önemli(!?!).

2- Sayın Cumhurbaşkanı; Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi'ne; "Sosyal medya, demokrasi için ana tehdit" demiş. Tehdit kesin ama Cenabê Serokkomar, hangi alanı kastetmiş orası meçhul!

Ulema ihtilafta… Bu; seçime hazırlık mı; görülen lüzum üzere bazı cenahlara ceza mı? Belki de “muzır neşriyata ve dahi kavanin-i şeriata muhalif kavl u fiiliyata be’dehu “men-i müskrat..” mı bilinmez!!  

Himmm? Te go hirç?

3-Gözler merkez bankasının faiz kararına çevrildi. Para Politikası Kurulu, yılın son toplantısında…

Askerde öğretmişlerdi: Saldırı anında “Hedef küçültmek ve hareketsiz kalmak..”

Biz ise şaşıp kalmışız…