On Emir Asileri ve Bize Yansımaları Üzerine Bir İnceleme
On Emir; Hz. Musa`ya inen emir ve yasakları içeren vahye denir. Peygamber katili Yahudi zihniyeti, geçmişte ve günümüzde bu İlahî emir`den ders almadığı için de her defasında ağır imtihanlara tabi tutulmuş; katliamlara, göçlere maruz kalmış hatta “lanetle” anılmıştır. Günümüz İslam dünyasının da bu “İlahî sille, ikazlardan” alacağı, alması gereken dersler vardır. Sultan-ı Kâinat; “devranı, insanlar arasında hep döndürür”(ayet).
On Emr`in Furkan`daki hikâyesinin özeti: “İsrâiloğulları'ndan, "Yalnız Allah'a kulluk edeceksiniz; ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" diyerek söz almıştık. Sonra, içinizden küçük bir kesim dışında, ‘sözünüzden döndünüz; hâlâ da dönmektesiniz. …kanlarınızı dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair de söz almıştık; kabullendiniz. Hâlâ da (buna) şahitlik ediyorsunuz!" (Bakara 83, 84) On Emir, Kitâb-ı Mukaddes'te de mevcuttur. (Çıkış, 20, 32; 15, 20; 1-17).
Yahudiler, ilahî “HİCRET” emrine uydukları için müstahak oldukları “belalar” çoğu kez ertelenmiştir. Tüm bunlar, “şükür-itaat” gerektirirken Yahudiler On Emri çiğnemiş; asi, uslanmaz, lanetlik bir topluluk olmuşlardır.
Yahudiler; sürekli “siyasî, sosyal alanlarda şantaj, montaj ve paralel yapılar” kurmuşlardır. Gitmeleri gereken “Ken`an İli ve halkı” hakkında “sahte raporlar” düzenleyerek; savaşmaya muktedir oldukları halde, işi sulandırırlar. “Bizler savaşmayız. Orası zorlu bir yerdir. İnsanları uzun boyludur, yanlarında karınca gibi kalıyoruz; hepimiz öldürülürüz!.. Ey Musa, Sen ve Rabb`in gidin savaşın..” diyerek “sahte raporlarını” toplumda yayarlar, isyan çıkarırlar.
Öyle ki; Musa(a); “Rabbim! Ben kendimden ve kardeşim (Harun)`dan başkasına hakim olamıyorum. Bizimle bu yoldan çıkmış toplumun arasını ayır” demek zorunda kalır. Cenab-ı Allah da temiz nesil doğup yetişinceye kadar Kenan illerini, İsrailoğullarına yasaklar; çölde “40 yıl şaşkın şaşkın dolaştırır” (Maide 21-26).
Ben-i İsrail`in durumu; Müslümanların her halükarda ak û pak oldukları anlamına gelemez. Halimiz ortada… Eğri oturup doğru konuşalım:
Yukarıda belirtilen ilahî yasalar; Yahudi ve Hıristiyanlardaki kadar olmasa da bizde de hayli örselenmiş, çiğnenmiştir.
Modernizm ve çağdaş şirk odaklarının etkisiyle sıradanlaştırdığımız değerlere bakalım:
1-Allah`ı “yegâne kanun koyucu” olarak tanıma düsturu.
2- Süs eşyamız anlamına gelmiş olan; vitrinlerimizi dolduran evlerimizdeki oyma putlar.
3-Allahın ismini boş yere anmak: “Vallahi, Billahi, Tallahî” lafızlarının, “Allah adına aldatmanın” vesilesi edilmesi.
4- Yahudi ve Hıristiyanlardaki; “Cumartesi, Pazar” günlerinin karşıtı olan “Cuma” günümüzün içeriğinin boşal(tıl)ması.
5-Anne Babaya hürmet.
6- İlahî ültimatom olan “Öldürmeyeceksin!” ifadesine rağmen; “cinayet, katliam, soykırım” uygulamaları.
7-Keyfe kâfi gelen “helal” dairesine rağmen, iletişim araçlarıyla hayatımıza bulaştırılan “fuhşiyat” kültürü.
8-“Çalmayacaksın!” yerine yayılan “çalıp çırpacaksın, işini bileceksin..!” kültürü.
9-Yalancı şahitlik.
10-Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin!” gibi emir ve yasaklara karşı duyarsızlık. “Mü`minler ancak kardeştir, bir vücudun azaları gibidir ve komşusu açken tok yatan bizden değildir..” gibi ilkelerin itibarsızlaştırılması.
Emperyalist Haçlı dünyası İslam dinini, terörün kaynağı; Müslümanları da gözü dönmüş teröristler” olarak sunmakta. Bu iftira ve fitneye karşılık en güzel cevap fiiliyatımızdır. Demek oluyor ki Müslüman yapılanmalar İslam`ı dünden daha fazla candan ve samimi yaşamalıdır. İslam`ı yaşama samimiyeti olmalıdır. “Kendimizi değil, İslamiyet`i sunduğumuz zaman; fıtrat dini olan İslamiyet zaten kendini tebliğ edecektir.”
Asıl Sorun: Müslüman her Fert ve yapılanma; “Dünya`daki her mazlum ve masumun ‘can, mal, namus” güvenliğinin teminatı olup olmadığını sorgulamalı. Bu bağlamda Hz. Peygamber (as) için; “Muhammed`ul Emîn” ve “O demişse doğrudur” ifadelerinin Hicret ve Mekke`nin fethi`nden önce müşrik bir toplumda kullanılması üzerine iyice düşünülmelidir.
“Irk ve mezhep savunması için katliamların yapıldığı” bir İslam dünyasının; “ümmet olmanın nimetlerini” devşirmeden “hamaset ve faşizmin külfetlerini” çekeceği zinhar unutulmamalıdır.
Başarmamız Gereken:
Evvela “emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmamız” yani “Hakk`a teslim-i silah etmemiz” lazım. Sonra, “düşmanın silahıyla silahlanmamız gerekmektedir.”
Bediüzzaman`ın ısrarla “kaçınmamız gerekir” dediği “dâhildeki çatışmalarımız/kardeş kavgaları” Harici Düşman Haçlı`yı cesaretlendirmiş, nemalandırmıştır.
Müslüman camialardaki “istişareden uzak; tamamen kapalı ve gizemli hareketler;” faydadan çok zarar ve yıkım getirmiştir. Legal veya illegal hareketlerin her gizemi; “meşruiyetlerini tahrip eden bir dinamite” dönüşebilir. “Şeffaflık” ve “Asr Suresinin felsefesinin” kavranması ve uygulanması, başarı getirecektir.
Her karanlık hareket; kör noktalar bırakır, beka için riskler oluşturur. Kitle iletişim araçlarını elinde bulunduran Emperyalizm; profesyonel algı ve sömürü araçlarıyla; Mazlumların en küçük “yanlış ve hatasını” bin çarpıtarak şeytanlaştırır(?); “masum ve gafillerimizin zihinlerini” bulandırır ve nihayet ağır cezalandırır. Müslümanların; -İlahi Uyarı`ya rağmen- “fasıklardan gelen haberlere itibar ettiği” de bir vakıa. (Hucûrat-6).
Sonuç olarak; Müslüman dünyanın yaşadığı bu “FETRET, bir kader değil, kendi yaptıklarının bir karşılığıdır.” Rabbimiz; “herkesin çalıştığının karşılığını tam veren, Adil” olduğuna göre, hal-i pürmelalimiz için “düşünmemiz ve düzeltmemiz gereken durumlarımız” var demektir. Rabbimiz; -haşa- “bizi terk etmedi ve unutmamıştır. O elbette verecek ve bizler de sevineceğiz” inşallah û Teâla!
“Derman arardım derdime/ Derdim bana derman imiş” kavli gereğince; “DERMANIZIN da bizzat derdimizin içinde” olduğunu görmeliyiz. Bunun için de “yürek devrimini” başarmalıyız.
Tevhid Erleri olarak Adem(as)`dan beri; “küfür ve şirk odaklarıyla büyük meydan muharebeleri” vermişiz/veriyoruz. Yorgunuz, zihnimiz bulanmış. Bu yüzden; arınmak için; “tevbe-i Nasuh” ile modernizmin yıprattığı zihnimizi aslına döndürmemiz, “Allah`a hicret etmemiz” lazım.
“Allah`a abd ve O`na asker olma” yolunda bildiğimiz hayli güzellikler var. “Bildiklerimizle amel etmeliyiz ki Rabbimiz de bilmediklerimizi bizlere öğretsin; bizlere gaybî yardımlarını, ordularını göndersin.”
Ümmet; artık “zaferlerle buluşturan hezimetlerin; aydınlığa yakın zifiri karanlıkların; nimetlere yakın sefaletlerin; bahtiyarlıklara yakın ihtiyarlığın.. zirvesine ulaşmıştır. Gayri çekmedik çile; görmedik tecrübe kalmamış. Hamlık denen “Acemi Ocağından” mezun olmuş, silahını kuşanmış bir serdengeçtidir. Mü`minler İTTİHAD`a vardıklarında, manevi olarak tükenmiş olan Batı`nın maddi gücü; imanlı yürekleri alt edemez.
Not:
1-Doğru Medya`ya saldırı; Türkiye`nin istikrarına, akl-ı selime yapılmıştır; kınıyor, lanetliyoruz.
2-Kürdistan Âlimler Birliği`nin İttihad`ul Ulema koordinatörlüğünde Diyarbakır`da bir araya gelebilmesi önemli ve manidardır. Yayınlanan bildiri de “ülkenin istikrarı, tevhid, diriliş, direniş ve kurtuluşunun” yol haritasıdır. Kutlar, devamını dileriz. Derunî selam ve dua ile.