• DOLAR 32.377
  • EURO 35.025
  • ALTIN 2325.861
  • ...

Milliyetçi duyguları ağır işleyen Kürt halkı, inanç ve yaşam tarzlarından gelen özel damarına basılmadığı sürece Anadolu`daki hemen her iktidarla sorunsuz yaşamış kadim bir ulus olagelmiştir.

Sorun; Mısırda dahi Türkçe hutbe okutan İttihat ve Terakki`yle başlasa da, “ret/inkârı ilke edinen Cumhuriyet`in Şeflik dönemiyle hortlamıştır.

Oy dağılımı incelendiğinde, Kürtlerin “ne için hangi partilere yöneldiklerini..” pekala okuyabiliriz.

İki Said`in (Saideyn)`in şahsında Kürtlere uygulanan tecrit ve izolasyon, Kürt halkını arayışlara sürmüş.

Merhum menderes`le, gelişen ortam, “madden altmış sente muhtaç olmuş, manen de ret/inkârla değerleri rencide olmuş halkı” DP`ye yöneltir. DP; yere düşen halkı, değerlerini taltif etmeyi vaat ediyordu.

Mazinin yaraları özellikle Doğu`da derindi, dinmek bilmiyordu. Statüko, Doğu`da kimlik ve tüm Türkiye`de de değerler adına halktan çok şeyler gasp etmişti. Sistemden alacaklı olan Anadolu halkı, sandıkta; “yeter söz milletin!” diyen DP`ye “devam” diyordu.

Her defasında sandığa gömülen, İttihat ve Terakki Yetmesi Şeflik zihniyeti, “palet ve apolet gücünü” kullandı. Bu gelenek, Merhum Erbakan`ın şahsında halkın susturulduğu 28 Şubat Postmodern Darbesine kadar süregeldi.

Paralel, yatay, dikey, yamuk, şantaj-montajların ürünü 15 Temmuz Darbesi de aynı zihniyetin başka matbaalarda basılmış eseriydi. Haçlının paket programları olan darbeler, halktaki korkularını güncelliyordu.

Bunlara rağmen oylarının güzergâhı aslında pek değişmemiştir. Doğu, bir şekilde kendini sisteme karşı sürekli alacaklı hissetmiş ve alacaklarını konuşan cenahlara da yönelmiştir. Yöneldiği partinin içeriğinin yanında; söylem ve icraatlarına da özellikle bakmıştır. 

Yetkili çevreler, Kürt Sorununu, inadına sadece “istihdama, yaptırımlara” bağlasa da halkın, bunun ötesini duymak ve görmek istediği açık. Menderes`ten sonra çatışan Demirel- Ecevit ikilisinden, Demirel`in AP`sinin kârlı çıkması tesadüf olamaz.

Karaoğlan(Ecevit), Şeflerin korkularını; Çoban Sülü(Demirel)`se Menderes`in nefes aldıran hatıralarını devşiriyordu.

Fırtına öncesi sessizliğe bürünen Türkiye`nin Doğu ceplemesindeyse; partilerin paylaştığı bu Mirî mirasların ötesindeki eksiklikler hissediliyordu. Halk; cumhuriyetin okullarından, tanıştığı dünyadan, inancından duyuyor, işitiyordu, öğreniyordu.

İslami oluşmalar; Saideyn`e cezalar kesen statükodan ağır yaralar aldığından; çoraklaşmış; korkularından kurtulma süreci ağır işliyordu. Seküler-sol-sosyalist söylem ise bunun doğurduğu sahaya iniyordu.

Demokratların da yorgunu olan Kürt halkı; İslamî duyarlığından, Milli Nizam`a; kimliğine ait yitirdiklerini kazanma adına da inkılâpçı sol ve nihayet milliyetçi Kürt cephesine yöneliyordu.

Basılmış duygularına susayan Kürt halkı;  Bingöl`de “…birileri de kalkar, ne mutlu Kürdüm diyene der” diyen Mücahit Erbakan`ı Kürdistan`ın fatihi bildi. Bunun devamı gelemeyince de Kürt Milliyetçi partilere alan açtı. Kimse oturduğu yerden ahkâm kesmemeli.
Görülüp duyulmalı, Kürd halkı artık “sadece kendisi için takoz olarak kullanılan doğruların” da yorgunudur. Aşiretlerin dahi devletleştiği bir dünyada, hiç olmazsa “İsviçre, ABD, Hindistanlardaki..” sosyal ve siyasal hakların, kendisi için de konuşanları “görür, duyar, dinler” biline!

Türkiye`de akla inat yapılanlar; sandıktan çıkamayan, çözümü “çatışma; ret ve inkârda bulan milliyetçi cepheleri” besliyor; Erdoğan`ın şahsında umut olan Türkiye`yi umut olmaktan çıkarıyor. 

“Bir derdi” olan Mustaz`afların; son “tespit ve çıkışları, İslami ve insani zaruretlerdir” ve halkta karşılığını buluyor. Bu karşılığın devamı da “namaz ve sabırdadır.” Yanlış tabipte acil derman aramakta değil! Yola çıktığı mağdur ve mazlumlarıyla;  “Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan Tabip/ Kılma derdime derman kim ilacım zehri dermanındadır”(Fuzuli) diyebilmesindedir.

Siyasette zaman kısadır ve “sabret, çünkü zaman sabretmesini bilmez” vesselam!