• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2498.11
  • ...

            Bilindiği üzere 2 Ekim, yani geçen pazartesi günü, Hittin zaferinin 830. yıldönümüydü. Bir başka deyişle Selahaddin Eyyubi, 830 yıl önce Haçlılardan bu mukaddes beldeyi savaş sonucu geri almıştı.

            Olayın özeti şöyle:

Kudüs her üç ilahi din nazarında kutsal bir mekândır. Hz. Davut (as) ve Hz. Süleyman (as)`dan kalma bu şehirde mukim Yahudilerin hakimiyeti inkıtaa uğrasa da, M.Ö. 332`ye kadar sürdü. Bu tarihte Makedonya Kralı Büyük İskender Mısır`a kadar hâkimiyet kurarken, Kudüs`ü de aldı.  

            Daha sonra M.Ö. 64`te Romalıların hâkimiyet süreci başladı. Romalılar Yahudilere ağır baskılar uyguladı ve neticede göç etmek durumunda kaldılar. Bilindiği üzere bir kısım Yahudi, Yesrib (Medine)`e yerleşti ve Peygamberimiz oraya hicret ettiğinde karşılaştığı Yahudi grupları o göçten kalan bakiyelerdi.

            Hz. Ömer`in hilafeti zamanında, Hicri 15, Miladi 616`da Kudüs savaşsız olarak, barış ve emanname yolu ile Müslümanlara teslim edildi. O tarihten 1099 yılına kadar Müslümanların hâkimiyetinde kalan şehir, bu tarihte Haçlıların saldırısı sonucu, Hristiyanların kontrolüne geçti. Haçlılar burada korkunç bir katliam gerçekleştirdiler.

            Tam da bu tarihlerde Allah, Kürtler arasından bir komutan çıkardı. Selahaddin Eyyubi isimli bu komutanın bütün aklı-fikri Kudüs`teydi. İslam ordularını derleyip toplayan Eyyubi, 88 yıl sonra, yani 2 Ekim 1187`de Kudüs kapılarının önündeydi. Yapılan Hittin savaşı sonucu Kudüs tekrar fethedildi. Hristiyanlar büyük bir katliam beklerken, Eyyubi onlara İslam`ın savaş hukukunu uyguladı ve canlarını bağışladı.

            O tarihten 1948`e kadar bu hâkimiyet sürdü. Belirtilen yılda İngilizlerce İsrail devleti kurduruldu ve Kudüs günümüzdeki konumuna peyderpey geçti.

            Yani Kudüs`teki İslam`ın ikinci hâkimiyeti 761 yıl sürdü ve bunu sağlayan bir Kürt komutandı. Tabi bahsi geçen yıllarda çok olay yaşandı ama yazdığım yazının bir tarih dersine dönüşmemesi ve istediğim mesajı vermek açısından burada kesiyorum.

            Günümüz İsrailoğullarının, Kudüs`ün ikinci Müslüman fatihi olan Selahaddin`i ve torunlarını sevme ihtimali var mıdır?

            Bence İsrail Arapları veya İranlıları ne kadar seviyorsa, Kürtleri de o kadar seviyor. Sadece Arap veya Şii blokların delinmesi açısından Kürtlere yaklaşıyor o kadar.

            Peki, Kürtler onları seviyor mu? Halk nezdinde asla. Ama yönetici bazında İslam dünyası tarafından yalnızlaştırıldıkları için İsrail`e yaklaşanlar var.

Ben bunu bir Kürt aydınına sormuştum: “Sizin, Kürtler gibi mazlum bir halk olan Filistin`e karşı İsrail`e destek sunmanızın insani bir açıklaması var mıdır?”

            Cevap aynen şöyleydi: “İnsani bir açıklaması yoktur ancak siyasi bir açıklaması vardır.”

            Bilmem bu cevaptan günümüz Müslümanları kendi hanelerine bir pay çıkarırlar mı? Sizler Kürtlerin haklarını gasp eder ve kendilerine insani bir yaşam sunmazsanız, üstelik taleplerini ağızlarına tıkarsanız ve en son onları aç bırakıp, ele güne muhtaç ederseniz, denize düşenin yılana sarılması gibi onlar da İsrail`e yaklaşır.

            Kürtlerin haksız oldukları konular yok mudur? Ben bir Kürt olarak diyorum ki elbette vardır. Bizim savunduğumuz ulusalcı Kürtlerin tezleri değil ve eleştirdiğimiz de ümmetin unsurlarının arasındaki duygusal bağları koparacak olan Müslüman devletlerin adil olmayan uygulamalarıdır.

            Eğer durum bundan ibaret olmasaydı, PKK`ya karşı bedel ödemezdik.