• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...

            Adalet ve Kalkınma Partisi bundan 16 yıl önce, 14 Ağustos 2001 yılında kuruldu. İtiraf etmeliyiz ki tam da kurulması gereken zamanda kurulmuş.

            Hatırlayanlar bilir, bundan bir süre önce, ABD Türkiye`ye Abdullah Öcalan`ı teslim ederek, Bülent Ecevit`e bir iktidar hediye etmişti. Yine de tek başına iktidar olamayan Ecevit, bir koalisyon hükümeti kurmuştu.

            Eskiden beri Ecevit hükümetleri ekonomik açıdan başarısızdılar. “Kuru ekmek, kuru soğan; zam geliyor, zam geliyor” türküsünü halkın unutmaması gerekiyordu. Ancak ortada teslim edilmiş bulunan bir Abdullah Öcalan faktörü vardı.

            Gelin görün ki sonuç eksi hükümetlerden pek farklı değildi. Enflasyon gittikçe yükseliyor, halkın alım gücü de buna orantılı bir şekilde düşüyordu.

            O yıllarda bize benzeyen bir diğer devlet Arjantin`di. Ülkeyi hep onunla kıyas ediyorduk. Arjantin`de halk marketleri basıyor, kasap reyonundaki etleri gasp ediyordu.

            Allah`a şükür ki Türkiye öyle bir konuma gelmedi. Ama IMF`ye bağlı oluşumuz, Dolar`ın TL karşısındaki önlenemez yükselişi, Cumhurbaşkanı Sezer`in Başbakan Ecevit`e bir kitapçık fırlatması yüzünden başlayan ekonomik kriz, IMF Türkiye Masası Şefi Cotorelli diye birinin, hemen hemen her hafta Türkiye`ye ekonomik ödevler verip, sonradan denetlemeye gelmesi, halkta bir bıkkınlık, yılgınlık yaratmıştı.

            İşin içinden çıkılamadığını fark eden hükümet, Kemal Derviş diye birini Dünya Bankasından transfer ederek, ekonomiyi ona teslim etti.

            İşte tam da bu hengâmede AK Parti kuruldu ve Tayyip Erdoğan halka umut oldu. Aslında Türkiye`nin de ekonomisini düzeltmeye ihtiyacı vardı. Yoksa halkın marketleri basacağından korkuyorlardı. AK Parti`nin Refah Partisi`nin külleri üzerinde kuruluyor olması, küresel üst aklın da hoşuna gitmişti.

            Tabi sınırlı bazı protesto gösterileri oluyordu. Örneğin Ecevit`e yazar kasa fırlatma olayı bir sembol oldu ve sanki tüm protestoları içinde barındırdı. Fakat Türkiye halklarının kanaatkâr olması, daha büyük olayların olmasını önledi.

            Dediğim gibi Türkiye`nin acilen yeni bir lidere, partiye ve hükümete ihtiyacı vardı. İşte bu sırada kurulan AK Parti, ilk seçimde iktidar oldu. Oluş o oluş. Bir daha iktidardan inmedi. Türkiye artık koalisyon ile idare edilen ülke olmaktan çıkıp, AK Parti`nin kurduğu hükümetlerle idare ediliyordu.

            Tabi şartlar AK Parti açısından “Yürü ya kulum” şeklinde oluşuyordu. Geçmişin derin izlerini unutmayan halk, ha bire Erdoğan`a sarılma ihtiyacı hissediyordu. Hani hakkını teslim etmek gerekirse, AK Parti hükümetleri ulaşım ve sağlık başta olmak üzere, birçok alanda başarılı icraatlar gerçekleştirdiler.

            Ancak şunu unutmamak gerekir ki; üst aklın AK Parti hükümetlerinin yolunu açması, Refah Partisi`nin etkisiz hale getirilmesi içindi. Türkiye`deki vesayet odakları ise ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğazın aşılmasını istiyordu. Aksi halde siyasi olarak korunan ülke ekonomik olarak krizlere gebeydi.

            Bu endişelerin üzerinden hükümet etme imkânı yakalayan AK Parti, işin dava boyutunda “Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim, bir de baktım ki bir arpa boyu gelmişim” türünden yoluna devam etmektedir.

            Küresel üst akıl ve Türkiye`deki vesayet sahipleri açısından AK Parti`ye ihtiyaç duyulup duyulmadığı hususu, yeni yeni endişelerin doğmasına sebebiyet vermektedir. Halkın desteğini arkasına alarak yürümeye çalışan iktidar, 16 yıllık zaman dilimini doldurdu.

            Fakat sadece halkın desteği ile baş başa kaldığı da bir gerçek.  

Diğer Köşe Yazarları