• DOLAR 32.39
  • EURO 35.081
  • ALTIN 2325.83
  • ...

İslam`da ceza vermenin temel esprisi suçun sıfıra indirgenmesidir. İftiharla söyleyebiliriz ki, tarihimizde suçun hemen hemen sıfırlandığı dönemler mevcuttur.

Beşeri hukuk sistemlerinde ise verilen cezalar, yeni bir suç ortamı oluştururlar. Suçlunun mağdurdan daha çok korunduğu bu sistemlerde amaç; suçu sıfırlamak değil, asgariye indirgemektir. Ancak uygulanan yanlış yöntemler nedeniyle bir suçun başka bir suçu doğurduğu veya verilen cezanın yeni bir suça zemin hazırladığı ortamlar oluşuyor.

Adam, birisinin bacısına, kızına, karısına tecavüz ediyor. Karşılığında aldığı ceza 5-10 yıl hapis cezası. İnsanı fıtratı bunu onaylamıyor ama topu topuna 5-6 yıl yattıktan sonra topluma potansiyel bir suç unsuru olarak geri dönüyor. Tecavüz edilen bayanın yakınları mütecavizi sağda solda gezerken gördükleri anda, al işte size bir cinayet sebebi. Devletin sağlayamadığı adaleti kendisi sağlamış oluyor.

Bahsettiğimiz olay birçok filme bile konu olmuş durumda. En çarpıcı film; F. Gray Gray`in yönetmenliğini yaptığı, Gerard Butler, Jamie Foxx ve Leslie Bibb`in başrollerini oynadığı, “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde” isimli Amerikan yapımı sinema filmidir. Eşi tecavüze uğradıktan sonra hem eşini hem de kızını öldüren katillerin, basit bir ceza ile serbest kalmasını hazmedemeyen bir babanın, kendi adaletini kendisinin temin ettiği çarpıcı bir konusu var.

Gerçekten de insan vicdanını rahatlatmayan cezalar hep yeni suçlar doğurmuşlardır. İslam hukukunu bu noktada beşeri sistemlerden ayıran en önemli kıstas, kanaatimce verilen cezanın fıtrata uygun olmasıdır. Bu arada İslam ceza hukukunun acımasız olduğu eleştirisinde bulunanların, kendi bacısı, karısı, kızının böyle bir şeye maruz kaldığında tepkisi ne olur diye sorulacak soruya; “Abi tecavüzcüyü kıtır kıtır keserim” şeklinde cevap veriyor. İslam hukukunu acımasızlıkla suçlayanlar, konu kendileri olunca aniden canavarlaşıyorlar.

Suriyeli bacımıza reva görülenler hala gündemdeki sıcaklığını koruyor. İnsan kanını donduran bu fiili gerçekleştirenlerin idam edilmelerinden başka bir cezanın, toplum vicdanını rahatlatmayacağı ayan beyan ortadadır. İslam ceza hukukuna ne kadar muhtaç olduğumuz da.

Ancak size çarpıcı bir şey söyleyeyim. Suriyeli bacımıza karşı işlenen suçun karşılığı hiçbir ceza hukukunda yoktur. Hatta ve hatta ahireti bir kenara koyduğunuzda İslam hukukunda dahi yoktur.

Bu konuyu irdelemek için işlenen suçları bir bir sıralayalım: Bir kere eve zorla girilmiş, yani haneye tecavüz. İkincisi kadın çocuğu ile kaçırılmış, yani adam kaçırma. Üçüncüsü bacıya o lanet fiil uygulanmış, yani tecavüz. Dördüncüsü kadın katledilmiş, yani cinayet. Beşincisi küçük oğlu da öldürülmüş, yani ikinci cinayet. Altıncısı bacımızın karnındaki cenine dahi kıymışlar, yani üçüncü cinayet.

Şimdi bu suçlardan kaçına ceza uygulayabiliriz, birlikte bakalım. Haneye tecavüze bir ceza uygulanabilir. Aynı şekilde adam kaçırma fiilini de cezalandırabilirsiniz. Bacımızın öldürülmesine karşılık faili öldürebilirsiniz. Eeeee, durduk değil mi? Suçlu öldürüldüğü için öldürülen çocuk ve cenin için öngörülen ceza verilemez oldu. Tekrar tekrar diriltip yeniden cezalandırma ancak Allah`ın ilahi adaletine kalmış oluyor. Bunu bilmek dahi insanı rahatlatıyor.

Beşeri sistemler bu gibi suçlarda tamamen iflas ediyor. Yani toplu katliamların cezası ancak bir kişi için verilebiliyor. Öldürülen diğer kişilerin cezaları, katil öldürüldüğünden verilemiyor. Mesela Halapçe katili Saddam Hüseyin idam edilerek cezalandırıldı. Fakat bu katledilen 5000 kişiden sadece bir kişiye karşı işlenen suçun cezası olmuş oldu. Geriye kalan 4999 kişinin cezası bu dünyada verilemedi.

İslam`a göre iş ahirete kaldı. Allah onların cezasını, cehennemde azabı tekrar tekrar tattırarak verecektir.

Ancak beşeri hukuk sistemlerinin, elleri kolları bağlı bir şekilde boşluğa bakmaktan başka çareleri yoktur.