• DOLAR 32.565
  • EURO 34.727
  • ALTIN 2409.983
  • ...

Yazılarımı yakından takip eden okuyucularım, Cizre’ye özel bir önem atfettiğimi bilirler. İslami kaynaklarda; Cizeritü’l-İbn Amr diye geçen bu kadim şehir, tarih boyunca İslami kültürün Anadolu’ya girişini sağlayan bir kapı vazifesini görmüştür.

Şöyle ki; günümüzde Batı dünyasının maddi ve manevi kültür ögelerinin, İstanbul üzerinden Anadolu’ya taşınması işlevinin tam tersi şekilde, İslam medeniyetinin Kürt bölgelerine ve buradan da Batı illerine Cizre üzerinden aktarılması söz konusuydu. Bu nedenle Cizre’nin ilim havzasının mümbit topraklarında yetişip, insanları irşad eden ve İslam dünyasına, hatta batıya hitap eden pek çok alim, edip-şair, bilim adamı yetişmiştir.

Son zamanların tufeyli (yeni yetme) Kürtleri, her ne kadar bölgemizi İslam medeniyetinden koparmaya çalışsalar da; geçmişimiz, tarihi birikimimiz, kültür ve medeniyetimize bizden öncekilerin katkıları, Kürt Milletini İslam coğrafyasına sıkı sıkıya bağlamaktadır.

Yoksa yaklaşık bir asırdır uygulanan Cumhuriyet ve çeyrek asırdır tufeyli Kürtlerin pratikleri, ayrıca uluslararası alinasyon (yabancılaştırma) politikalarının bu zamana kadar başarılı olması gerekirdi.

Kürtler, başlarına örülen bunca çoraba rağmen, yine de İslami yapılarından vazgeçmiyorlarsa, bunun nedeni çok köklü İslam medeniyeti ve tarihinden kaynaklanmaktadır. Unutulmamalıdır ki; Kürtlerin kültürlerini bugüne taşımaları, İslam dini ve medreseleri sayesinde olmuştur.

Cizre’nin kuruluşu bir “Tufan” sonrasına denk gelmektedir. Kur’an, diğer ilahi kitaplar ve “Gılgamış Destanı” tufan hadisesini işlerler. Kayıtlara geçen Tufan’ın ardından, Cudi’de ikamet edenlerin, sonradan ovaya inme gayretlerinin sonucu olarak, şehrin temellerinin atıldığına dair bilgilerin izdüşümlerine rastlıyoruz.

Gutiler, M.Ö. 2120-2030 yılları arasında, Akadların yıkılmasından sonra kurulmuş ve yaşamışlar. Mezopotamya topraklarında; özellikle Cizre, Silopi, İdil vb. bölgelerde etkin olmuşlar. Çünkü Başkentleri olan Bajarkard’ın Silopi İlçesi sınırları içinde kaldığı belirtiliyor.

“Hılgırt” dağı olarak anılan dağın ismi, Gutilerin etkinliğinden ve baskın olmasından dolayı Guti olarak değiştiği ve Arapçaya Cudi ismi ile geçtiği iddia edilebilir. Çünkü Arapça’da “G” harfi yoktur ve “G”leri “C” olarak yazmışlardır.

Yalnız Dağın birçok isminden biri olan “Hılgırt” ismini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Çünkü bu kelimenin Kürtçede anlamı; “yüklendi” dir. Yani bir kişi sırtına yük aldığı zaman “Hılgırt” denilir. Bu kelime gemiyi üzerine aldı anlamında da kullanılabilir.

Ayrıca Gılgamış destanının 11. plaketinde “Gemi Missir dağına oturdu.” deniliyor. Bu da ilginç bir durum teşkil ediyor. Çünkü Cizre’nin 5 km. kuzeyinde adı Kurtuluş Köyü olarak değiştirilen köyün adı Missiri köyüdür. Halen Kürtçe’de buranın adı Missiri’dir. Ancak tüm bu isimlerden sonra Kur’an’ın nazil olması ile Allah bu dağa Cudi ismini iade etmiştir.

Tarihte birçok tufan yaşadı bu kadim şehir. Örneğin; Medresa Sor (Kırmızı Medrese)’un kuruluşu dahi, bu tufanlardan birinden sonradır. Akkoyunluların 1475’te Cizre’yi ele geçirmeleri üzerine, sürgün edilen Cizre beylerinden Mir Bedreddin’in oğlu II. Şeref (Han Şeref), Botan aşiretleri ile birlikte hareket edip; “Ya Rabbi, eğer Cizre’yi tekrar ele geçirirsem, bir camii inşa edeceğim” duasını da ekleyerek, şehri tekrar geri almıştı. Cizre’yi ele geçirdikten sonra zikredilen Cami/Medreseyi inşa etti.

Şehrin yaşadığı tüm tufanlara bilgimiz ve yerimiz yetmez. Ama son yaşanan tufandan bahsedilebilir: PKK’nin Marksist-Leninist yapısından dolayı şehirde gerçekleştirdiği tahribat ile modernite adına yapılan resmi faaliyetler, aynı amaca hizmet ediyorlar.

Cizre’de düzenlenen konser ve defileleri bu çerçevede okumak gerekiyor.