• DOLAR 32.335
  • EURO 35.121
  • ALTIN 2302.143
  • ...

Dünyada bazı değerler vardır ki, sadece bir millete veya bir bölgeye veyahut bir döneme has ve onlarla sınırlıdır. Bunlar bazen mezhebi, bazen de beşeri ve ulusal olabilirler. Ama bazı değerler de vardır ki, evrenseldir, bütün Müslümanlara ve hatta bütün insanlara şamildir. Bunlar, dini ve manevi değerlerdir ki, hiçbir kimse, hiçbir zümre ve hiçbir millet bunlara ipotek koyamaz; bunlar sadece bana aittir, benim malımdır veya bunlar üzerinde tasarruf hakkı yalnız bana aittir diyemez.

İşte İslam peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, Müslümanların kutsal kitabı Kuran'ı Kerim ve Müslümanların Kıblesi ve Hacc'ın şiarı olan Kâbe, bu tür değerlerdendirler. Bunlar bütün ümmetin ortak değerleridirler. Din adına hiçbir otorite veya bir zümre bunları tekeline almaya hak sahibi olmadığı gibi, benim değildir deyip işin içinden çıkmak gibi bir lükse de sahip değildir.

İtiraf etmemiz gerekir ki bizler, bütün bir ümmet olarak Kâbe'yi ihmal etmişiz. Rabbimizin kıble olarak bize tayin ettiği ve en azından ömrümüzde bir kere gidip haccetmemizi emrettiği Allah'ın evini yeterince tanıyamamış, tanıtamamış ve sahip çıkamamışız. Onun, bütün müminlerin yöneldiği bir sembol olduğunu, etrafında birleşip tek bir güç haline dönüşmemizi sağlayan evrensel bir değer olduğunu anlayamamış, anlatamamış ve değerlendirememişiz.

Evet, Kâbe Allah'ın evidir. Bu evin sahibi bizzat Allah (c.c)dur. Onu inşa eden İbrahim ile İsmail bile sadece onun banisi ve hadimleriydi. Onu rükû edenler, secde edenler ve ibadete çekilenler için tertemiz tutmak, hizmetlerini yürütmek ve misafirlerini ağırlamak İbrahim'i ve İsmail'i bir meslektir. Bunu yapanlar sevilir övülür, Ama burası hiç kimseye ait bir miras değildir. Hele hele ümmet içinde vahdet kültürünü yayması gerekirken orada yetiştirdiği gençlikle ümmetin dört bir tarafına ihtilaf kültürünü pompalayan Suud krallığının asla değildir.

İslam ülkeleri, oraya daha fazla hizmet etmek için bir yarış içinde olmalıdırlar; ama hiç kimse, hiçbir otorite oraya gideceklerin tayinini, müracaat zamanını ve kotasını belirleyemez, yetki alanına alamaz. Bunu tekeline almış bulunan Suud krallığının eli kesinlikle bundan çektirilmeli, uluslararası seçilmiş bir ulema heyetine devredilmelidir. Eğer şeytan recminde aynı saatte taş atmak büyük izdihama, tehlikeye yol açıyorsa bunun önünü açacak fetvaları bu ulema heyeti verir. Yine Mekke Şehrinin altyapısı veya tavaf esnasında haremin çevresi dar geliyor izdihama yol açıyorsa buraların istimlâk edilip genişletilmesi bu heyetin emrinde çalışan bir hizmet komitesine devredilmelidir. Bunu sadece Suud krallığının inisiyatifine bırakmak asla doğru değildir.

Yine İbrahim'i çağrıya "lebbeyk" deyip Allah'ın evini haccetmek isteyen her Müslüman, istediği zaman buna müracaat edebilmeli, istediği zaman ve istediği yolla gidebilmelidir. Yani Hac'ın yolu her zaman açık ve gidenler özgür olmalıdır. Ne Suud krallığının ne de bir başkasının bunu sınırlandırmaya kendi tekeline almaya, toprak bastı vergisini almaya hakkı ve salahiyeti yoktur. Çünkü Haremeyn'i şerifeyn, bütün Müslümanların ortak değerleri ve öz vatanlarıdır. Oraya gidebilmek için vize almak, sizin onlara vereceğiniz bir ihsan değildir. Sizin göreviniz hacıların oraya özgür bir şekilde gitmelerini, yol güvenliğini sağlamaktır.

Bu bağlamda, hacca müracaat süresini belli zaman ve kayıtlarla sınırlandıran Diyanet İşleri Başkanlığı da büyük bir haksızlığa imza atmaktadır. Bu tarihten sonra üzerinde hac vacip olan veya sırası gelmeden vefat eden Müslümanların vebali kime aittir? Aslında Diyanetin rehberlik dışında hac organizasyonunun diğer alanlarından kesinlikle elini çekmesi gerekir.

İnşallah bir gün gelir Müslümanlar, Allah'ın evini, Kâbe'yi Suud krallığının tasallutundan kurtarmak ve Haccı özgürleştirmek için meydanlara dökülecek ve bu tasalluta, bu haksız uygulamalara bir son vereceklerdir. Ve ey zalimler! Ey gaspçılar! Çekin elinizi Müslümanların haccından, ibadetinden! Sizin zalimane aleyhimize koyduğunuz kuralları, bizi birbirimizden koparmak için aramıza koyduğunuz gümrük kapılarını, tel örgülerini tanımıyoruz. Ve haccımıza Özgürlük istiyoruz deyip haykıracaklardır.

İnanıyorum ki, bu haykırışın zamanı çoktan gelmiştir. Ve gaspçıların elinde esir bulunan Allah'ın evi Müslümanlardan bu sesi, bu haykırışı beklemektedir.