• DOLAR 32.522
  • EURO 34.969
  • ALTIN 2434.511
  • ...

Batının realize ve pratize edip günlük tüketime sunduğu çatışmalar, barışmalar, kapışmalar, ayrışmalar, kavuşmalar ve kaşınmalar üzerinden; yani maçın oynanma anı üzerinden analiz yapmak önemli olsa da çoğu kez yanıltıcı ve masa başı oyunları gözden kaçıran sonuçlar doğurur. Bu nedenle olayları ilkeler üzerinden ele almak sonucu tahmin etmeyi daha da kolaylaştırır.

Batı (ABD/Avrupa) kendisine bağlı ve bağımlı, üretmeyen ve düşünmeyen itaatkar yönetimler ve halklar ister. Sömürgeciliği devam ettirmenin temel kuralı bu olsa gerek. Bu ilişki Vahşi Batı açısından anlaşılır bir durumdur.

İkinci ve üçüncü dünya ülkelerindeki; özellikle Müslüman ülkelerdeki yöneticiler bu bağlılığın karşılığını iktidarda kalma ile alırlar. Rüştlerini ispatlama adına da halklarını katletme dahil her türlü tavizi verirler.

Buna rağmen Batı`ya mideden ve kuyruktan bağlı mutlu, müreffeh ve atılım yapmış bir tek örnek devlet yoktur. Seksen yıllık Batı`yı kıble edinmişlik, Nato üyeliği, AB kapısında kırk yıllık el pençe durmuş sadık “kapı kulluğu”, ABD`yi tanrılaştıran hayranlık Türkiye`yi mutlu ve müreffeh bir ülke yapmamıştır hatta geriletmiştir.  Dolayısıyla “bak bunlar çok güçlü, altında kalırsın ha!” diyenlere seksen yıllık tecrübe ve okkalı bir cevap olsa gerek. Ayak üst üste atıp tepeden bakan ABD liderine aşağıda ayakta el pençe durarak yükselemediğimizi; hakkımızla birlikte Müslüman toplumların izzetini de kaybettirdiğini hem aynel yakîn,  hem de ilmel yakîn anladık.

Dolayısıyla yeryüzünü ahtapot gibi sarmış ve bu kuşanmışlıktan kurtulmaya her çalışanı kendi koyduğu hiçbir kaide ve kuralı tanımadan imha etmeye çalışan Batı Medeniyeti! denilen bu canavarın kolunu ve bacağını budayan her hamle, her darbe mukaddestir desteklenmeli.

Ancak Cumhurbaşkanı`nın bu son ABD`ye karşı duruşu ilkesel midir onu bilmem. Ama ilkesel olmalı. Özellikle batının bize çizdiği, bizi inandırdığı ve bizi mahkum ettiği günübirlik değişen “milli menfaatler” girdabına düşmeden ABD`ye karşı geliştirilecek her tavır her türlü takdirin üstündedir. Ancak korkumuz o ki; ABD`nin yapacağı bir iki manevra ile İsrail örneğinde olduğu gibi bu duruş yerini “monşer” denilen ilişki biçimine bırakır.

Elbette ki ABD`ye rest çekmek, kafa tutmak, hak talep etmek, eşitlik istemek, adalet istemek Cumhuriyet tarihi açısından bir milattır ve tarih yazmaktır. Bu tutum mazlum halkları çok heyecanlandırmıştır.  Ancak ülkenin dış politikadaki başka pratikleri bizi iyiden iyiye korkutmaktadır. Günü birlik değişen ve ilkesel olmayan dost-düşman paradigması bu korkularımızı beslemeye yeter de artar bile. Neredeyse dünün düşmanlarının tamamı dost, dostların tamamı düşman olmuş durumda. Biz, İran ile bölgenin maslahatı üzerine ittifak etmeleri gerektiğine vurgu yapmaktan yorulduk. Ancak maalesef bu birliktelik Irak Kürdistan`ını boğma üzerine gelişti ve şekillendi. Tipik batı tipi ittifaklar gibi… Batı tedrisatının talebelerinin çıkarı kutsayan davranış biçimlerini sergilemek halkımızın istediği ve beklediği ittifaklar değildir. Bu çizgideki ihtilaflar da halkın arzuladığı ihtilaflar değildir.

Artık günü birlik ve yarın değişecek diklenmeler kabak tadı vermektedir.  Mazlumları ve mahrumları himaye edecek ve ahtapotun kollarından kurtaracak; medeniyetimizin ve inancımızın ruhunu taşıyacak gerçek çıkışlar arıyor gözlerimiz.

Nabzımızın bir gün tavan yaptığı ertesi gün ölüm durgunluğuna durduğu ikilemlerin yaşandığı iklimler istemiyor halk artık.

Elbette zirveler sınırsızdır. Ancak her çıkışın durağanlaştığı yer o çıkışın zirvesidir ve inişin başladığı noktadır. Sonrasında finiş (bitiş) mukadder olur. Son zamanlarda durağanlaşan hayallerimizin, boşalan frenlerimizin, kabaran öfkemizin, yükselen sesimizin sadece ve sadece zalimlere dönük olması dileğiyle…