• DOLAR 32.574
  • EURO 35.019
  • ALTIN 2431.339
  • ...

Türkiye’nin “açılma/demokratikleşme” pozisyonundan “kapanma/korunma” pozisyonuna geçtiğini söylemek mümkün. İçeride ve dışarıda ki tutumundan bunu her geçen gün daha fazla hissediyor halkımız.

Bunun temel sebebi elbette 15 Temmuz Darbe Girişimi ve darbeden yana pozisyon alan emperyal devletler ve onların güdümünde kimi içerde unsurlar olarak düşünülebilir. Doğal olarak iktidar korunma refleksi ile içeride tehdit telakki ettiği yapı ve düşüncelere kısıtlama getirirken maalesef her muhalif düşünceyi aynı kefeye koyup büyük kısıtlama getirdi. Aynı şekilde dışarıya karşı da daha acar bir duruş sergiledi.

Dışarıya karşı cesur ve atılgan olunması elbette halkımızı ancak memnun eder. Ancak halkımızın gönlünü kazanmadan, birlik ve kardeşliği tesisi etmeden, hak ve adalet hayat bulmadan emperyal güçlere karşı görece bazı kazanımlar elde edilse bile yekvücut olunmamış halk ile dışarıya karşı uzun süre ayakta durabilmek mümkün değildir. Zira zaten dış güçler içerinin bu zaafından yararlanmıyorlar mı? İçimizde bu zaafı oluşturan temel sebep halkımıza reva gördüğümüz muamele ya da fazla gördüğümüz hak, adalet ve kardeşlik değil mi?

Ama diyelim ki bu günkü irade bu hakkı teslim etmeye niyetlendi. Zinhar! istese de veremez. Çünkü hemen karşısına dağ gibi muhkem bir 12 Eylül Darbe Anayasası dikilecek.

Tekçi, tek tipçi, gerici, ayrıştırıcı, ötekileştirici, inanca düşman, baskıcı, dokunulmaz, değiştirilmez hükümler içeren devşirme bu darbeci darbe anayasası devlet-millet buluşmasına asla müsaade etmez.

Diyelim ki insan hakları alanında bir iyileştirme mi düşünüyorsunuz. Anayasa’nı tekçi, ırkçı yapısını değiştirmeniz gerekir. Asrın çok gerisinde kalan eğitim modelimizde sistemsel bir değişikliğe mi yelteneceksiniz, mümkün değil! Tek giyinen, tek düşünen, ırkçı, Kemalist, yüzyıl öncenin batıdan devşirme yasalarından beslenen 12 Eylül Darbe Anayasası dikilir karşınıza.

Farklı dillerde eğitim kardeşliğimizin harcı olur derseniz darbe anayasası zinhar sizi zindana tıkar. Kürd -Türk kardeşliğini pekiştirelim diye niyetlense faraza bir yönetsel irade hemen “Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür” ibaresi ile anayasa sizi bölücü ilan eder.

“Kuruluşunda ortak bedel ödemişiz, şu memlekette ortak pozisyonlar alalım”  diye bir niyetiniz  hasıl olsa yine karşınıza 12 Eylül Askeri Darbesi’nin “ değiştirilmez, değiştirilmesi teklif edilemez”  hükümleri kale gibi karşınıza dikilir. Maazallah yakanızı kurtaramazsınız.

“Bir şiddete başvurmadıkça, cebri yöntemler uygulamadıkça insan olarak düşünmeme engel olamadığınız ancak beyan etmeme engel olabildiğiniz her türlü düşünceyi beyan etme hakkını devletimden istiyorum ki onu daha çok sevip benimseyeyim” derseniz; veya “bir Müslüman olarak şeriat istemek akîdevi bir meselemdir, sadece beyan edeceğim” derseniz yine Darbe Anayasası sizi ilgili hükümleri gereğince “yıkıcı” ilan eder ve sizi “yıkar”.

Ne haklılığınız, ne cesaretiniz ne de çokluğunuz bu anayasayı aşmaya yetmez.

Kırk yıldır yürürlükte olan bu darbe anayasası gelen her iktidarın gündeminde olduğu halde; orasına bursana biraz dokunmaktan öteye geçmediler. Değiştirme yeterliliğine sahip olanlar bile…

Demek ki esasen yönetenleri de halka karşı çok güçlü kılan bu anayasayı değiştirmek muktedirlerin de işine gelmiyor.

Kenen Evren ölmedi ey halkım, her anımızda tepiniyor.