• DOLAR 32.593
  • EURO 34.812
  • ALTIN 2424.625
  • ...

Rahmetli Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale savaşının vahamet ve büyüklüğünü, korkunçluğunu ve acımasızlığını

‘Şu boğaz harbi nedir var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi…`

dizesiyle anlatmıştır.

Irak Kürdistan`ında 25 Eylül`de yapılacak olan Referanduma karşı tepkileri, tehditleri, şantajları, savaş ilanlarını görünce nedense bu dize aklıma geldi.

Son günlerde dünyanın gündemi, haber ve yorumların tümü adeta bu referanduma kilitlenmiş. Tüm görüşme ve zirvelerin değişmez maddesi, varsa, yoksa bu referandum olmuş… Neredeyse bu referandum ile yatıp referandum ile kalkıyoruz.

Gören, duyan, tüm insanlığın kaderini etkileyecek bir seçim zannedecek. Türkiye`den İran`a, Amerika`dan Rusya`ya, Doğu`dan batıya, kuzeyden güneye, sağcısından solcusuna, Müslümanından ateistine kadar herkes bir şekilde bu konuya değinmek, bu konuyla ilgili açıklama yapmak zorunda hissediyor.  

Çekler, Slovaklar birbirinden ayrıldılar. İskoçlar, İngiltere`den ayrılma referandumunu yaptı.  Katalonya, İspanya`dan ayrılmayı konuşuyor. Bu sadece o halkı ve bağlı olduğu ülkeyi ilgilendirdi. Kimse savaş ilan etmedi, kendi ülkelerindeki güvenliğe tehdit görmedi. On binlerce kilometre öteden parmak sallamalar, kapalı kapılar ardından farklı hesaplar içine girilmedi. Ülke liderleri sabah-akşam açıklama yapmak zorunda kalmadılar…

Bu durum açık ve bariz bir şekilde gösterdi ki yaşadığımız bu bölge öyle sıradan bir bölge değil. Bu topraklar öyle sıradan bir toprak parçası değil.  Bu topraklar tüm dünya devletlerinin ilgili olduğu, emperyalistlerin iştahını kabartan ve üzerinde bir şekilde hesabının olduğu bir coğrafyadır.

Dünyanın merkezi, Washington, Brüksel, Londra, Kremlin veya Tokyo olmadı ve olmayacak da.

Dünyanın merkezi, insanlığın neşvu nema bulduğu, semavi din ve medeniyetlerin çıkış noktası olan, emperyalistlerce ‘Ortadoğu` diye adlandırılan bereketli İslam topraklarıdır. 

Dünyanın merkezi Erbil`dir, Bağdat`tır, Kudüs`tür, Şam`dır, Diyarbakır`dır, İstanbul`dur. Tarihte ve günümüzde bu topraklara gerçek anlamıyla hâkim olanlar Dünyaya hâkim oldular. Buradan dünyaya nizam ve şekil verdiler. Bu durum günümüzdeki salt petrol ve enerji kaynaklarıyla açıklanamaz.

Dolayısıyla bu topraklarda kavgalar, savaşlar, işgaller, kaoslar bitmedi ve bundan sonra da bitmeyecek…

İngiltere, kurduğu irili ufaklı onlarca devletçikle bu toprakları parçaladı.  Kürtleri; Arap, Türk ve Farslar arasında taksim ederken ne yaptığının gayet iyi farkındaydı.

Ümmet olarak bölündük,  devlet sayımız arttı ama güçlenmedik. Ulus devletlerimiz oldu ama özgür ve bağımsız olamadık.  Halkların mazlumiyet ve mağduriyetleri sona ermedi. Aksine bölündükçe zayıfladık, zayıfladıkça dış güçlerin piyon ve bağımlısı haline geldik. Yüz yıl önce Arapların onlarca devleti yoktu ama daha güçlü, daha izzetli ve daha onurlu idiler. Kudüs işgal altında değildi. Arabistan ve Harem bölgesi dış güçlerin tasallutunda değildi. Türklerin Türkiye diye bir ulus devletleri yoktu ama büyük bir imparatorluğa sahip idiler. Kürtlerin yine bir devletleri yoktu ama ümmetin yiğit evlatları olarak kendi topraklarında onur ve izzet içinde yaşıyorlardı.

Devlet olmakla kültürümüzden, dilimizden, dinimizden, tarihimizden, misyonumuzdan, örf ve adetlerimizden koptuk. Komşularımızla, aynı kaderi paylaştığımız kardeşlerimizle aramıza ha bire sınırlar, tel örgüler, mayınlar yerleştirdik. Birbirimizle kavgalı, sorunlu hale geldik.

Bu süreçten en fazla mağdur olanlar Kürtler oldu. Acımasızca red, inkâr ve asimile politikalarına tabi tutuldular, kimyasallarla katledildiler. Kurtuluş yolu olarak da dış güçlerle işbirliğinden başka alternatif bırakılmadı.

Arapların, Türklerin, Farsların kurtuluşuna ulusal devletler çare olmadığı gibi Kürtlerin de kurtuluşuna ulusal Kürt devleti çare olmayabilir.

Herkes anlamalıkidevlet kurmakla mesele bitmiyor.Ancak yeni devletlerin kurulmasını engellemek, bağımsızlık referandumlarını sona erdirmenin yolu da tehdit, şantajve yeni savaşlar değildir. 

Bu topraklarda kardeşlik, hak ve adalet üzere bir paylaşım ve yaşam olmadığı sürece,   emperyalist güçlerin ekmeğine yağ sürecek ret, asimile ve inkâr politikalarından vazgeçilemedikçe bu topraklara huzur hâkim olmayacaktır.