• DOLAR 32.379
  • EURO 34.963
  • ALTIN 2325.667
  • ...

Kulleteyn, fıkıhta ortalama 210 litre su için kullanılan bir ölçü birimidir. ‘Kulle’ “güçlü bir erkeğin taşıyabileceği su küpü” anlamında isimdir.

Kulletyen, iki küp, (kulle) miktarındaki sudur. Kulletyen’in suyu hem temiz hem de temizleyicidir. İçilebilir, abdest alınabilir. (TDV İslam Ansiklopedisi)

Deniz, akarsu, göl, 210 litrenin üzerindeki her su miktarı birer kulleteyn hükmündedir.

Kulleteyn ölçüsüne ulaşmamış olan bir suya herhangi bir necaset girdiği zaman o su, temiz olma özelliğini kaybeder. İçilemez, abdest alınamaz. O suya giren madde veya necaset suyun temiz olma özelliklerini bitirmiş ve suya kendi özelliğini vermiştir.  

Kulleteyn nisabına ulaşmış temiz bir suya, bir necaset veya farklı madde girerse; suyun renginde, tadında ve kokusundan birinde bir değişim olmadıkça necis olmaz. Suyun bu üç özelliğinden biri değişirse o su artık temiz ve temizleme özelliğini yitirmiştir…

Vahye dayanan, ondan beslenen ve vahyi hayata hakim kılmak için mücadele eden İslami yapıları da bir kulleteyne benzetecek olursak…

Vahiy, temiz ve temizleyici hükmündeki su gibidir. Tarihte maddi ve manevi noktada temiz olmayan nice toplumlar vahiy sayesinde temizlenmişlerdir. Kendi kızlarını diri diri toprağa gömen, elleriyle yaptıkları putlara tapan Arap toplumunu öyle bir noktaya getirmiş ki bütün insanlık için kıyamete dek örnek kılmıştır.

İslami yapılara vahiy dışında bir batıl karışmadığı sürece kulleteyn misali temizdir. Su için kulleteyn miktarı ve ölçüsü belli; ama hareket ve yapılar için bunu belirlemek güç hatta imkânsızdır. 

Bir hareketin, partinin kulleteyn olma ölçüsü ne kadardır, öyle bir ölçü elimizde yok ve belirlenemez… 210 litre de kulleteyndir, bir deniz ve okyanus da kulleteyndir. 210 litrelik suyu kirletecek necaset ile bir göl ya da bir denizi kirletecek necaset miktarı çok farklıdır.

Vahiy olan Kur’an’ı Allah indirmiş ve onu korumayı da üzerine almıştır. Kur’an’ın içerisine batılın karışması mümkün değildir. Bu karışma ve bozulma, İlahi ı mücadeleyi yürüten kadroların anlayışına, ya da aralarına art niyetli insanların dahil olmasıyla olur.

Bütün İslami hareketler, kuruluş aşamasında kadrolarını özenle seçer, sıradan rastgele insanları bünyesine dâhil etmez. Bünyesine alacakları kişileri sıkı bir eğitim ve terbiyeden geçirerek alır.  Yapı büyüdükçe bu hassasiyet azalır. Kitleselleşme, büyüme, güçlenme, daha fazla taraftar toplama, seçime giren siyasi bir parti için daha çok oy alma gibi kaygı ve gerekçelerle elek ve süzgeç esnetilir, farklı kişiler bu yapıya dâhil edilir.

Bu yapıya sonradan dahil edilenlerle yapı güçlü gibi gözükse de bazen aslını ve temizlenme özelliğini kaybeder. Ki siyere baktığımızda örnek olan sahabe nesli azaldıkça ve bunun yerine yeni nesil yetiştirilemediğinden var olan yapı zamanla aslını kaybetmiş, hilafetten saltanata dönüşmüştür.

Peki, ne yapılmalı?

  • Yapı hep az, küçük ve zayıf mı kalsın? Var olan ölçü ve kıstaslar esnetilerek dışardan yeni kadrolar alınarak daha güçlü yapılar mı ortaya çıkmalı? Ki az su dışardan suyu bünyesine alarak kulletyen nisabına ulaşır.
  •  

Burada ölçü şu olmalıdır. Eğer yapı, dışardan gelecekleri kendi potasında eritebilecek nicelik ve niteliğe kavuşmuş ise dışardan kadro almasında bir beis yoktur. Ama dahil olacaklarla kendi rengini, tadını ve kokusunu kaybedecek ise bu o yapı için bir felaket ve bitişin başlangıcıdır.