• DOLAR 32.324
  • EURO 35.141
  • ALTIN 2295.944
  • ...
SON DAKİKA

Ramazan ayını idrak ediyoruz. Müslümanlar, Allah’ın emrine uyarak gündüz oruç tutuyorlar. Ramazanın bereketiyle camiler kalabalıklaştı, canlandı, şenlendi.  Mukabelelerde okunan Kur’an’ı bilenler takip ediyor, bilmeyenler de dinliyor ve feyzinden istifade ediyor. Binalarda ve sokak aralarında abla ve teyzelerimiz ellerinde hürmetle taşıdıkları Kur’an ile mukabeleye yetişmek için koşturuyorlar. 

İftar sofraları dolup taşıyor. Ziyaretlere, muhabbetlere, karşılıklı nasihat ve uyarılara vesile oluyor.

Teravih vakitleri camiler dolup taşıyor. Salavat ve tekbir sesleri yeri göğü inletiyor. Teravih çıkışında cami avluları, yakın çay ocakları tatlı sohbetlere ve muhabbetlere ev sahipliği ediyor.

Her tarafta fakir ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmak üzere kumanya ve yardım paketleri hazırlanıyor.  Yardım kuruluşları canhıraş bir şekilde geceli gündüzlü çalışıyor. Nerede fakir var, nerede bir mülteci var, nerede yardıma muhtaç insanlar var diye araştırmalar yapıyor, listeler hazırlanıyor.

En işlek ve kalabalık mekân ve yerler dahi sessizliğe bürünmüş. Bağırmalar, çağırmalar yok artık.

Aç kalan nefs, kabuğuna çekiliyor, büzülüyor, acziyetini anlıyor, Rabbine boyun eğiyor.

Her tarafta insana huzur veren bir sükûnet hali var.

On bir ayın sultanı kendini her tarafta hissettiriyor. Sultan, sultanlığını yapıyor. Öne geçmiş, toplumu uyarıyor, yön veriyor. Günah ve yanlışlarla kirlenmiş beyin ve kalpleri temizliyor, arındırıyor. Kalplere rahmet ve şefkati aşılıyor. Allah korkusuyla terbiye ediyor, sevgisiyle müjdeliyor.

Bütün bu sahneler İslam’ın ne kadar güçlü ve diri olduğunu, halklar tarafından nasıl benimsendiği, kabul gördüğünü gösteriyor.

Dünyanın bütün imkân ve olanakları, para ve pulu, basın ve medyası, ordu ve polisleri, akademi ve üniversiteleri; bir gücün eline teslim edilse böylesine bir durumu değil bir ay boyunca bir gün dahi devam ettiremez. En popüler siyasi bir parti dahi kitlesini bir meydanda birkaç saatliğine ancak toplayabilmekte.

Maddi hiçbir zorlama, takip ve kontrol olmadan günün üçte ikilik zamanında aç ve susuz kalmak.

Kar-kış demeden günde beş defa abdest almak, namaz kılmak, camiye gitmek. Hiçbir mali ve icra ekibi olmadan,  alın teri dökerek, bin bir zahmet karşılığı kazandığı malından zekât çıkarmak, sadaka-infak etmek. 

Tanımadığı bilmediği, fakat inançta kardeş gördüğü insanlara karşı sevgi ve şefkat beslemek. Onların dertleriyle dertlenmek, sevinçleriyle sevinmek, onlara yapılan bir kötülük ve zararı kendisine yapılmışçasına kabul etmek ve tepki vermek.  Bunun da daha ötesi kardeşleri için maddi bedel ödemek, zindanlara girmek, muhacir olmak, evlat ve iyalinden vazgeçerek savaşmak, hayatını feda etmek.

Aynı şekilde tanımadığı, bilmediği, kendisine zarar vermeyen insanlara karşı sırf inancından dolayı buğz etmek, düşman bilmek. Allah için sevmek, Allah için buğz etmek.

İnsanoğluna bütün bunları ancak ‘bir inanç, bir din’ yaptırtabilir. Bütün silah ve korkuları yenen, onlara üstün gelen silah, imandır.

Elhamdülillah İslam dini kendi müntesibi olan Müslümanları dünyanın dört bir tarafında uyandırıyor, diriltiyor, yeni bir ruh veriyor. Ramazanla kendi nefsine karşı kıyam ettirdiği gibi cihad ibadetiyle bütün dünya zalimlerine ve müstekbirlere karşı kıyam ettiriyor.  İman silahı sayesinde imkânsız, imkanlı hale geliyor.  

İşte Gazze, buna en güzel örnektir. Bütün dünya küfrünün sınırsız desteğini arkasına almış bir güce karşı direnmek, savaşmak ve ona ölümcül darbeler vurmak. Korkmaz, yenilmez sanılan düşmanın kalbine ve beynine korku salmak. İman silahı işte bunu yaptırtıyor…