Kayıp ve sapma arasında 15 Temmuz Direnişi!
Okul yıllarımızda savaşların meydanda kazanıldığını, fakat masada kaybedildiğini okuduğumuzda anlamaya çalışıyorduk, masada savaş nasıl kaybedilir diye?
Aynı zamanda bir gayenin anlamından saptırılması söz konusu olduğunda nasıl rayından çıkarıldığı da hep ilgimi çekmiştir.
15 Temmuz Darbesine karşı halkın direnişi de bu bağlamda hem bir kayıp hem de bir sapmayla karşı karşıyadır desem abartmam diye düşünüyorum.
O gece ortaya konulan destansı direniş, sadece bu Müslüman halkın iman ve inancından dolayı ortaya konuldu.
Halk, onurunu ve değerlerini 12 Eylül, 27 Mart veya diğer darbeler sürecindeki gibi sessizlikle değil göğsünü silahlara, tanklara ve hatta uçaklara karşı siper ede ede korudu.
Hiç kimse de sokağa çıkıp “demokrasi”yi yücelteyim veya koruyayım diye bir niyet taşımadı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi önündeki havuzda abdest alanlar veya evinden abdestle sokağa çıkanlar, hiçbir zaman ‘demokrasimiz tehlikede, demokrasiyi koruyalım’ diye çıkmadı, çarpışmadı veya ölümü göze almadı.
Halkın demokrasi diye bir derdi yoktu; fakat değerleri yani dini endişesi ve vatan derdi vardı ve hala da devam ediyor.
Bu durumda 15 Temmuz Direnişini “Demokrasi ve Milli Dayanışma Günü” diye lanse etmenin tek amacı, böylesi bir direnişi gayesinden saptırmak değil de nedir?
Meydanlarda uçaklara kafa atacak delice iman dolu bir cesaretin kazanımını, resmi söylemler gölgesinde kaybetmek de masada savaşı kaybetmek demektir.
Demokrasiyi yaşatmak gibi bir derdi olmayan bu halka yapılabilecek en büyük hakaret, bu onurlu ve imanlı direnişi böylesi saçma bir adlandırmayla gayesinden saptırmak ve hikmetini unutturmaktır.
Öyleyse neden yöneticiler, halka yabancı olan demokrasi gibi isimlendirmelerle 15 Temmuz Direnişini kırdırıyor veya gayesinden uzaklaştırıyor diye düşününce, işin içindeki gerçekleri düşünemeden edemiyor insan.
Halk, iman ve inançtan kaynaklı bir onur direnişine odaklandığında darbeciler bertaraf edildi; bunu gördük ve şahit olduk.
Halkın cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kaybettiği değerlerin hayatta yani güncel yaşamda daha fazla yer alması talebi beraberinde, değerlerini ihya etmeye dönük talepleri de getirecekti.
Halkın sesi, daha gür daha canlı çıkacaktı; bu da sistemin işine gelen bir durum değil elbet, çünkü demokrasi, daha sonra işin içinde anıldı, ilk gün değil.
Hatta muhalefet bu işe öncülük etti; iktidar komplekse kapılıp söylem olarak sahiplenip sürdürdü.
Böylece halk, meydanda kazansa da masada kaybetti; direniş, başka talepler doğurmadan gayesinden saptırıldı.
Tarih, hep böyle olagelmiştir; sadece şahit olarak seyredegeldik yaşananları.