Kara Cuma mı Efsane Cuma mı?
“Hem onlar ki harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik ederler. (Harcamaları) bu (ikisi)’nin arasında orta bir yolda olur.” (Furkan, 67)
Ne güzel ifade etmiş Yüce Rabbim!
İnsan nasihat dinlemekle düzelir mi, hayır; ama düzelenler de nasihat dinleyenlerdir.
Biliyorsunuz, Kasım ayını geride bıraktık; fakat alışveriş çılgınlığının yaşatılmaya çalışıldığı bir ay olarak çıktı karşımıza Kasım.
Kimi bu ayı veya her Kasım’ın 4. perşembe gecesini cumaya bağlaması dolayısıyla “Efsane Cuma” “Muhteşem Cuma” gibi şirin göstermeye çalışsa da aslında Batı kültüründen bize yansıyan şekli “Black Friday” yani “Kara Cuma”dır.
İlginç olan şudur ki “Kara Cuma”, nasıl “efsane” veya “muhteşem”e dönüştü?
Belki birileri bunun tipik bir savunma refleksi olduğunu dile getirecektir ki; gerçekte Kapitalist sistemin baskıcı dayatmasını görüyoruz.
Küresel kapital bir baskının dünyada egemenlik kurması, her yıl bu egemenliği meşhur markalar ve onların sözde dev indirimleri gölgesinde sürdürmeye çalışması toplumumuzda bir çılgınlığın gittikçe arttığını gösteriyor.
Öyle ki halkın İslamî hassasiyetleri karşısında “Kara” kelimesi, “Efsane ve Muhteşem” kelimeleriyle değiştirilerek şirin gösterilmeye çalışıldı/çalışılıyor.
Gaye, alışverişe insanlarımızı alıştırmak ve israfı körüklemek olunca ihtiyaç dışı birçok şeyi bize aldırmaktır.
Gaye israfı körüklemektir.
Gaye bizi modern çağın köleleri yapmaktır.
Henüz ihtiyaç dediğimiz bir kelimemiz var ve aramızda yaşıyor; onu öldürmek ve etkisiz hale getirmek bu aldatmacanın bir parçası olmuş.
Eşyaya veya şatafata hayran olan bir yaklaşım, değerlerimizden bizi uzaklaştırıyor.
Eşyanın ve fazlalığın gönüllü köleleri veya bekçileri değil, ihtiyacın giderilmesiyle yetinme erdemini, yitiklerimize katmayalım.
Ne yazık ki; burada yazmak dahi bizi kat kat elbiselerden, çöpe giden yiyeceklerden, ihtiyacı olmadığı halde alınanlardan ve nice fuzuli giderlerden uzaklaştırmıyor.
Ne yazık ki; ikramımızda 2 kişilik yemeğin 4 kişiye, 4 kişinin 8 kişiye yettiğine inanan değil; 2 kişiye 4, 4 kişiye 8 kişilik yemek yapan müsrifliğe veya gösteriş budalalığına sürüklüyor.
İnsanlarımızın mağazalara adeta saldırırcasına rağbet etmesi ihtiyaçtan değil elbet, olsa olsa savurganlıktan olduğu apaçık.
Çalışmadığından veya ihtiyacını görmediğinden çok, markası ve modeli değiştiği için aşağılık kompleksine yakalananlar ve değişim isteyenler, bu nedenle hoş görülmüyor.
Bağımlılık böyle bir şey olsa gerek: Kendini tutamamak ve almadan edememek.
Tedaviye muhtaç olan bu ilgi, ilgisizlikten kaynaklanıyor olabilir mi?
Benliğin sürekli bir arayış içinde olması ve yanlış kulvarlarda kalbi tatmin eden girişimlerde bulunulması, iğneyi kaybettiğimiz yerde aramamak gibidir.
Ne aradığını bilememek…
Ne aradığını anlamamak…
Nerede aradığını veya arayacağını idrak edememek…
Hedefsiz ve kılavuzsuz yola çıkmaktan farklı mıdır?
Kapitalizm bize israfı öğretiyor, ihtiyacı unutturuyor.
Hayrı unutturup israfı bir değer olarak önümüze koyan bu anlayıştan beri olmak adına ne güzel demiş İmam Azam Ebu Hanife: “Hayırda israf, israfta hayır yoktur.”