• DOLAR 32.591
  • EURO 34.808
  • ALTIN 2511.246
  • ...

Fesahat “güzel ve etkili söz” anlamında olup “belağat” ile eş anlamlı olarak bilinir.

Sonraları ise “lafız güzelliğine” fesahat “mana güzelliğine” belağat dendi.

Sözlükte ise “açık seçik olma, havanın açık ve berrak olması, sütün yüzünü kaplayan köpükten arınıp saf ve halis olması” manalarına gelir.

Kısaca anlatımda dil kurallarına uygunluk, anlam ve uyum bakımından pürüzsüzlük, açıklık ve düzgünlük olan fesahat, işi hitabet olan kimseler için vazgeçilmezdir.

Dolayısıyla dili düzgün olanın çekiciliği inkâr edilemez.

Belki de dilin düzgünlüğünden daha çok, dikkat çeken “fiillerin düzgünlüğü” olsa gerek.

Toplum nazarında “doğru olma”nın artısı “güzel ahlak”tan ileri gelir.

Güzel ahlak ise evrensel değerlerin, -yalanın tüm medeniyetlerde kötü olması gibi- ürünü olmasının yanısıra ilaveten İslam kökenli olmayla daha çok kabul gören bir olgudur.

Söz vardır keser savaşı, söz vardır kestirir başı

Söz vardır zehirli aşı, yağ ilen bal eder bir söz

Bu latif ve etkili sözlerin sahibi de aynı ahlakın temsilcisi olunca ortaya Yunus Emre çıkmış.

Fesahat ve belağat kişiyi erdem ve faziletle inşa eder.

Bu vesileyle bu inşanın önemine binaen aşağıdaki hikayeyi vermek gerek diye düşünüyorum:

İbni Sem’un adında bir vaiz vardı. Sohbetine katılan bir Nahivci (Dil Bilimci), konuşmasında yanlış bir kullanım fark etti ve meclisinden uzak durdu. İbni Sem’un ona şu mektubu yazdı:

“Niçin seni, kendini bu kadar beğenmiş görüyorum. Bu yüzden kapının dışında kalmayı yeğliyorsun. Ariflerden biri, edebiyatçılardan birine şu mektubu gönderdiğini duymadın mı?: Bu mektubu sözlerinin düzgün ve sağlamlığına güvenen, ama fiillerinde hatalar bulunan kimseye yazıyorum:

Sen kelimeleri ref (merfu) ediyorsun (yükseltiyorsun).

Cer (mecrur) ediyorsun (alçaltıyorsun).

Nasb (mensup) ediyorsun (dikiyorsun).

Cezm (meczum) ediyorsun (durduruyorsun).

Böyle yapacağına; tüm ihtiyaçlarını Allah’a ref etseydin (yükseltseydin),

kötülükler hususunda sesini cer etseydin (alçaltsaydın),

nefsini şehvetler karşısında cezm etseydin (durdursaydın),

ölüm sonrası hadiseleri gözlerinin önüne nasb etseydin (dikseydin)

daha iyi olmaz mıydı?

Yarın insana “Niçin dili düzgün biri olmadın, neden güzel konuşmadın?” diye sorulmayacağına göre, bilakis niçin günah işledin, diye sorulacağını bilmez misin? Be adam, önemli olan dilde fesahat değil, fiilde fesahattir. Eğer dilde fesahat övgüye değer olsaydı Risalet hususunda Harun, Musa’ya göre daha öncelikli olurdu. “Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür.” (Kasas-34) Böyle iken Allah, risaleti Musa’ya verdi. Onun fiilleri daha fasihti.

ASIL ÖNEMSENEN, FİİLERDE FESAHATTİR.