• DOLAR 32.354
  • EURO 34.996
  • ALTIN 2322.886
  • ...

Yerel seçim ittifakları son sürat devam ederken seçim sathı mailine girilen süreçte hala kimi yerlerin adayları açıklanmadı. Bu, sürecin oldukça çekişmeli geçtiğini gösteriyor. Gerek partilerin iç çekişmeleri gerek ittifakların çekişmeleri, sürecin bir türlü tamamlanmadığının göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Cumhur ittifakı liderlerinin önümüzdeki süreçte yani 19 Şubat’tan önce yine bir araya gelecekleri konuşuluyor. Anlaşılan bir sorun var diye düşünülse de sanki sorundan çok ittifakın son rötuşları yapılacak. Adaylar, teşkilatlar ve buna bağlı varsa oluşmuş/oluşacak ihtimaller/siyasi gelişmeler değerlendirilecek gibi görünüyor. Bu değerlendirmelerde kampanya sürecinde beraber miting yapma gibi fikirlerin de konuşulacağı aşikârdır. Liderlerin Suriye meselesi, Münbiç ve buna bağlı dış siyaset hakkında da fikir teatileri olacaktır. Gözlemlendiği kadarıyla Millet ittifakı da buna yakın bir strateji izliyor.

Siyasetteki hareketlilik sadece liderlerin birbiriyle görüşme trafiğine bağlı değil. Adayların da rotalarını umdukları partilerden farklı partilere çevirmeleriyle yerel seçimin şekli bir anda farklı bir niteliğe büründü. Şişli’den Mustafa Sarıgül’ün CHP’den DSP’ye; Gaziantep’ten de Celal Doğan’ın DSP adayı olarak ortaya çıkması dengeleri bozmaya yönelik atılımlar oldu. Hatta Marmaris ve başka yerlerdeki adaylarında CHP’den DSP’ye yönelmeleri gibi tavırları, iki haftalık bir süreç içinde artarak görebiliriz.

Bu gelişmelere paralel olarak Millet ittifakının 3. ortağı gibi algılanan HDP’nin tavrı yanıltıcı olmadı. Gaziantep’te Celal Doğan’ı desteklemeleri, üç büyük şehirde seçmen kitlesini CHP adaylarına yöneltmeleri beklenen bir gelişme olduğundan şaşırtmadı. Böylece DSP, bu yarışta ben de varım diyor. Renkli kişiliği olan geçmişte önemli roller oynayan portrelerle…

Bu tür gelişmelerin her iki ittifaka artı veya eksi etki etmesi, seçim sathı mahallinin hareketliliğine bağlı olduğunu göreceğiz. Gerçi süreç çok farklı gelişmelere açık olsa da Cumhur veya Milet ittifakları bazı yerlerde birbirlerini zorlanacak gibi görünüyor.

*

Suriye meselesiyle ilintili olarak “Güvenli Bölge” oluşturulması konusunda ABD’nin pasif veya gönülsüz durması beklenmeyen bir durum değil. Öyle ki YPG’yi korumak adına çekilmesinin garantisi olsun diye Avustralya, Fransa ve Almanya gibi ülkelerden oluşan bir koalisyonun güvenli bölgede yer almasını sesli olarak dillendirmekten de kaçınmıyor.

Türkiye ise “Çekiç Güç” tecrübesini yaşamış bir ülke olarak bu bölgeye başka bir ülkenin girmesini ve 2. bir Çekiç Güç vakasının olmasını kabullenmeyeceğini belirtiyor. Bunun için güvenlikli bölgede sadece kendisinin yer alacağını, Afrin gibi yerlerde hali hazırda uyguladığı metotla burayı yöneteceğini, YPG’ye fırsat vermeyeceğini sürekli ifade ediyor. YPG’yi korumaya yönelik her adımı red eden anlayışını sürdürmeye devam edecektir. Güvenli bölgeyi de buna hizmet olarak görmektedir.

ABD de bulunan çalışma grubu ise buna yönelik görüşmelerde bulunuyor. Fakat ABD henüz ikna olmayan bir süreçte olduğundan bir gelişme yaşanmıyor. Bu toplantıların şimdilik tek faydası her iki tarafın görüşmeye açık olduklarını göstermeleridir.

Buna paralel Rusya ise Türkiye’nin Adana mutabakatı çerçevesinde Esad’ı muhatap almasını istiyor. Rusya dolaylı olan bu muhataplığın zamanla farklılaşabileceği umudunu besliyor. ABD ve Rusya’nın bu yaklaşımları kendine özgü bir politika oluşturmasına yönelik “Türk usulü” siyaseti doğuracaktır. Ya herkese mavi boncuk verilecek ya da birileri kırılacaktır.

Diğer Köşe Yazarları