• DOLAR 34.692
  • EURO 36.64
  • ALTIN 2961.23
  • ...

  Ölmek neyse derken ölümü basit gördüğüm anlaşılmasın. Hele ölümle burun buruna gelindiğinde herkesin hayata tutunmak için canhıraş bir şekilde ölmemek için direndiğini görürüz.

Bütün canlıların fıtratında vardır hayatını devam ettirmek. Sonra da neslini devam ettirmek.

Gerçi bir takım insanları ölüme karşı lakayt görebilirsiniz ama bu ölmek istediğinden değil ölümü uzak gördüğündendir, kendisine gelmeyecek zannettiğindendir.

Yoksa ahiret için en güzel bir şekilde hazırlananlar bile ölümü istemez. Niye istesin ki, dünyada kalıp bir defa “lailahe illallah” demen kabirde bin sene yatmaktan daha evladır.

Anlatılır; yarı veli yarı deli diye anladığımız meczuplardan birinin vakti, dağdan odun toplayıp sırtında getirmekle geçermiş. Bir gün yine sırtında odunla dağdan inerken dinlenmek üzere bir kayaya konmuş. Biraz dinlendikten sonra Allah Teâla’ya sitem eder gibi ellerini kaldırmış; “Yeter artık benim bu çektiğim, gönder şu Azrail’ini de alsın canımı!” demiş. Biraz sonra ıssız dağın başında birden karşısında bir adam peyda olmuş, yaklaşmış bizim meczuba selam vermiş ve kendisinin Azrail olduğunu söylemiş. Bizim meczup sanki çağıran kendisi değilmiş gibi; “Aman ne iyi ettin geldiğine, seni Allah gönderdi, ben de şu odunu sırtıma kaldıracak birini arıyordum” demiş.

Salgın dolayısıyla ölümün kol gezdiği, ölümle adeta burun buruna geldiğimiz şu günlerde sorumsuzluk sergileyenlere hepimiz şahit oluyoruz ve haklı olarak öfkeleniyoruz. Bu insanlar meseleyi sadece kendi ölümünden ibaret görerek cahilce meydan okumaya yelteniyorlar.

Bunlara meselenin önemini anlatabilmek için empati dilini kullanmalıyız diyorum. Mesele bir insanın ölüm tehlikesi karşısında lakayt davranması, vurdumduymaz olma meselesi değil, başkalarını da öldürmeye sebep olma meselesi olduğunu kafalarına sokabilme meselesidir. Bugün bu konuda verebileceğimiz bolca örnekler vardır.

Daha da anlamadıysa kendisinin veya birinci derecedeki bir yakınının lakayt birinin bulaştırdığı virüs yüzünden öldüğünü kafasına iyice sokacağız.

Velev ki kendimiz atlatmış olsak bile başkasının ölümüne sebep olmak, böyle bir suçla yaşamaya devam etmek nasıl bir şeydir, şöyle bir düşünelim.

Telefonda görüştüğümüz dostlara biraz esprili bir dille: “Aman ha, dişinizi sıkın, ölmemeye çalışın. Birbirimizin cenazesini bile kılamayacağımızı, mezara koyamayacağımızı, taziyesinde bulunamayacağımızı, ağlamaya bile imkan bulamayacağımızı unutmayalım, hele şu günleri bir savuşturalım, o zaman istediğiniz gibi ölün ölecekseniz!” diyorum. Yanlış mı diyorum?