• DOLAR 34.7
  • EURO 36.656
  • ALTIN 2966.45
  • ...

Başta 28 Şubat diktatörlüğü ve ekonomik krizin ardından AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye’de yeni bir dönem başlamıştır.

O günlerde şiddetle savunduğum ve birçok defa yazdığım bir şey vardı;

“Şimdi acilen Müslümanca bir muhalefete ihtiyaç var” diyordum.

Bugün de aynı düşüncedeyim; bu ülke için Müslümanca bir muhalefet, en azından Müslümanca bir iktidar kadar elzemdir.

İktidarın bütün doğrularını destekleyen, hayırlı işlerinin arkasında bir güç olarak duran, yanlışlarında da çekinmeden uyaran, iktidardan beslenmeyen, iktidara hiç bir borcu olmayan Müslümanca bir muhalefet.

O günlerde akla ilk gelen isim Saadet Partisi’ydi. Fakat onlar Erdoğan’a duydukları kinden ve düşmanlıktan dolayı buna fırsat bulamadılar, çok daha başka noktalara savruldular ve bu savruluş hâlâ sürüyor.

Yeni kurulan ve kurulmakta olan partileri, daha açıkçası Abdullah Gül’ü, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ı bu açıdan değerlendirmek istiyorum.

Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve ekonominin başında bulunmuş bu isimler nasıl olduysa görevlerinden ayrıldılar veya uzaklaştırıldılar. Keşke ayrıldıkları noktada dursalardı ve birey olarak iktidarın doğrularını destekleyip yanlışlarını söyleseler ve bunu sürdürselerdi. Hem daha etkin olurlardı, hem benzer görevlere gelme ihtimalleri çok daha fazla olurdu.

Şimdi ayrı birer parti kurmakla iktidarın her şeyini ve kadrolarını yanlış görme iddiasında bulunmuş oluyorlar. O zaman derler ki; her yaptığı işi ve özellikle liderini yanlış bulduğunuz bu iktidarla yıllarca nasıl çalıştınız, o zaman niçin ses çıkarmadınız? Ve şimdi kimleri ümitlendiriyorsunuz? Şöyle bir bakın etrafınıza!

Gelelim iktidar cenahının, özellikle sövücülerinin bu isimlere karşı söylediklerine.

Neymiş efendim, bunları cumhurbaşkanı yapan, dışişleri bakanı, başbakan ve devlet bakanı yapan bizzat Sayın Erdoğan’dır, şimdi karşısına dikiliyorlar. Yani ne demek istiyorsunuz? Ne Abdullah Gül cumhurbaşkanlığına layıktı ne Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanlığı ve başbakanlığa layıktı ne de Ali Babacan ekonominin başına geçecek ehliyete sahipti... Bu aslında bizzat Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yöneltilmiş bir suçlamadır, hem de büyük bir suçlama. Liyakatsiz ve ehil olmayan insanları devletin en üst yönetimine getirme suçlaması.

Hatırlarsanız bu isimler söz konusu makamlara getirildiğinde tasvip etmeyen kimse yoktu, herkes isabetli görüyordu. Daha da önemlisi bu isimler AK Parti’nin sütunları olarak görülüyordu.

İktidar yeni kurulan partileri eleştirecekse kendisine yeni söylemler bulmalıdır.

Yeni partilere gelince, onlar sadece söylemlerini değil bulundukları konumlarını da terk etmelidirler.

Biz yine Müslümanca Muhalefet konusuna dönelim. Aralarında çok ciddi ulemâ ve Seydaların bulunduğu uzun istişareler sonucunda HÜDA PAR bu misyonla kurulmuş ve kuruluş misyonu çerçevesindeki duruşunu istikametle yürütme gayreti sergilemeye devam etmektedir.