• DOLAR 32.576
  • EURO 34.912
  • ALTIN 2438.71
  • ...

Kardeşliğin ve kardeşliklerin gündemi yoğun.

Kardeşliklerin gündemi yoğun olur da dünya gündemi yoğun olmaz mı?

Aslında dünya kuruluşundan beri yoğun, insanlık doğarken yoğun bir gündemle tanışmıştır zaten.

Yeryüzünde durağan hiç bir topluma rastlayamazsınız, toplumlar sürekli hareket halinde değişim ve dönüşüme uğrar.

Dünya ve hayat ilerledikçe, hayatın her alanında hareketlilikler, durgunluklar ve toplumsal gerginliklerin olmasını doğal karşılamak lazım.

Çünkü dünyanın kuruluşundan beri var olan bir gerçeklik var.

O da toplumların sürekli değişmesi, yenilenmeleri.

Bu geçiş, değişim ve yenilik esnasında hareketliliklerin, siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal gerginliklerin yaşanması olabilir.

Ama önemli olan iyiye doğru bir iyileştirmenin olması, hak ve hukukun esas alınmasıdır.

Çatışmadan, şiddete bulaşmadan, ortak noktayı bulup birlikte yürüme erdemliliğini gösterebilmek.

Temel hedefimiz insanların zulüm ve haksızlık karşısındaki sesi olabilmek.

Düşüncelerin, yaşam biçimlerinin ve ekonomik çıkarların çatıştığı bir zaman ve mekanda onurlu bir duruşu sergileyip sergileyemediğimiz? Firavunların dayattığı sistemler karşısında mazlumlardan yana izzetli bir yaşam ve duruşu mu? Yoksa zalimlerden yana zelil bir kölelik hayatını mı? tercih ettiğimizin bilincinde olmamız ve bu bilincin sağlam işeyebilmesi için de yüksek bir ilim ve bilgi donanımına sahip olmak ve sağlam adımlarla yürümek, vahiy ve sünneti seniye gibi bir kaynaktan kana kana içmemiz kaçınılmazdır ve şiddetlice gereklidir.

Zaman gösterdi ki toplumların vahiy eksenli yenilenmesi, vahye doğru yol alması kaçınılmazdır.

Dün olduğu gibi bugün de küresel güçler halisünasyon görmekte olup toplumlara aşıladıkları ve verdikleri çürük düşüncelerle onarılmaz yaralara sebebiyet vermeye devam etmektedirler.

Fesat şebekeleri dediğimiz şer cepheleri boş durmuyor.

Kendilerini dünyanın efendileri olarak görenler toplumları kendi öz kaynaklarından kopararak ve kendi öz değerlerinden sinsice
uzaklaştırıp, halkların yeraltı ve yerüstü kaynaklarına erişmek için her türlü senaryoyu denemektedirler.

 
Peki yeryüzündeki toplumları ıslah ve inşa projelerini gerçekleştirmek ve bu fitne taifesine karşı kimler öne atılacak? Kimler öncülük edecek? Bu ıslah etme sorumluluğunun taşıyıcısı kimler olacak?

Değinecek olursak, ebetteki Müslüman düşünür ve aydınların payı büyük olmakla birlikte, insani anlamda sorumluluk sahibi herkesin, küresel anlamda elini taşın altına koyması lazım.

Yani dün olduğu gibi bugün de ‘insanlığın yegane kurtuluş reçetesi İslam ve Kur’an’dır’ diyoruz.

Geçmişte olduğu gibi bugün de insanlığın ve dünya toplumunun başı beşeri izm ve ideolojilerden dolayı büyük bir belaya girmiş.

İnsanlık adeta fışkırmaya ve patlamaya hazır bir lav ve yanardağ misalini almış bulunmakta, kendilerine el uzatacak, kardeşlik bilinciyle hareket edecek Müslüman önderleri, adaletli liderleri hasretle beklemektedir.
 
Burada Müslüman önderlere ve alimlere çok büyük görevler düşmektedir.

Mesela; çağımızın İslam düşünür ve aydınları toplumları ıslah ve inşaa etmede hicret mefhumundan başlayarak önce kendilerini, daha sonra da yaşadıkları toplumu İslam’a hicret etme yolunda gayret ve çaba sarf edebilirler, toplumu vahye hicrete, vahyi de topluma hicret ettirme arasında bir köprü olmaları ve bu uğurda bir cehdin içerisine girmeleri önemlidir.

Yani vahiyle insanlığı birbiriyle tanıştırmada nebevi yöntemleri dikkate almak, aklıselimle hareket, sağlam ve kararlı adımlarla, vahiyle dost, Müslümanlarla kardeş, insanlarla arkadaş olarak yol almalıdırlar.
 
21.Yüzyıl küresel emperyalizm gücü ve firavuni sistemler insanlığı ve dünyayı kaosa sürüklemekte, insanlığın ve yaşamın her alanında varlığını ve etkisini hissettirmeye çalışarak ve büyük oranda da toplumlar üzerinde ciddi tesir ve etkiler bırakmaktadır.

Hak cephesi ile küfür cephesi, iyi ile kötü, yıkım ile onarım, bozma ile ıslah hareketleri sürekli var ola gelmiş ve kıyamete kadar devam edecektir. İşte bugün dünya üzerinde tüm bu değişim ve değişiklikler olurken Müslümanların İslam’a, Kur’an’a ve insanlığa hizmetlerinin hedef çıtalarını yükseltmeleri gerekiyor.

Bu da sağlıklı ve Muhammedî bir kardeşlik projesinin yeniden oluşması için dünya ve hayat meydanına cesaretle atılmalarıyla mümkün olacaktır. Bunu başarabilmek hiç de zor değil. Çünkü Kur’an tarihi bunun canlı şahididir.

Kardeşliğin ve kardeşlik duygusunun öğretmenleri olan kutlu nebiler toplumsal değişikliğin temelinde ve toplumları şekillendirmede vahyin öngördüğü dinde kardeşliği kendilerine şiar edinerek, toplumları ıslah etmede kardeşlik mefhumunu harekete geçirmişlerdir.

Çünkü kardeşlik olgusu ve kardeşlik mefhumu ırkçılık ve milliyetçilik kokan beşeri sistem ve ideolojilerin yegane düşmanıdır.

Dolayısıyla toplumların sağlıklı bir şekilde inşa edilmesinde kardeşlik büyük bir rol oynamaktadır. İslam ümmeti ve insani olmaya aday toplumlar için kardeşlik şiddetlice gereklidir ve kaçınılmaz bir projedir. Çünkü biliyor ve inanıyoruz ki kardeşlik duyguları kuvvetli olan bir toplumun sırtı kolay kolay yere gelmez, ama bu duygudan mahrum olan toplumlar ise ne yazık ki hafif bir esintiyle sağa sola yuvarlanmanın acısıyla kıvranıp dururlar.

Evet!

Dünya gündemi ve dünya toplumlarının uğraşı hangi yönde olursa olsun İslam’a, insanlığa hizmette Kur’ani ölçüler temel hedefimiz olmalıdır.

Kendilerini dünyanın sahibi olarak görenler yapıcı değil yıkıcı fikirlidirler.

Bu nedenle Müslüman halkların ve toplumların bu yoğun ve fırtınalı gün ve gündemlerde birbirlerine sımsıkı sarılmaları, Allah’ın kitabı yüce Kur’an etrafında bilinçli bir şekilde kenetlenmeleri ve kardeşlik duygularını Kur’an-Sünnet ekseninde
şekillendirmeleri gerekmektedir.

Yarın geç olmadan İslam ümmeti bugünden itibaren derin uykusundan uyanmalıdır...