• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...

Global kapitalist ve sömürü düzeni, tüm dünya ulusları için bir felakete dönüşmüş durumda. Hatta öyle ki, bizzat kapitalizm ve sömürünün kalesi durumunda olan ülkelerde bile sosyal ve ekonomik kaos yüzünü göstermeye başladı. Faiz ve sömürü çarkı üzerine kurulu dünya düzeninde artık reel sektör, finans sektörünün yükünü taşıyamıyor. Üretim karşılığı olmayan sanal bir global düzen kurulmuş. Faiz ve savaşlar vasıtası ile küresel aile şirketleri dünya ekonomisini esir aldı. Başta Yahudilere ait şirketler olmak üzere, birkaç bin şirket tüm dünya halklarını sefalete sürüklüyor.

Temel ekonomik bir kaide olarak eğer kaybedenler varsa, aynı oranda kazananlar da var demektir. Yani her kaybın, başka bir eksende kazanç karşılığı vardır. Ve gelir dağılımındaki adaletsizlik korkunç boyutlarda. Savaşlar devam ettikçe de dünya halklarının bu sefaleti katlanarak devam edecek, silah ve petrol şirketlerinin dünya ekonomisindeki rant payı da korkunç boyutlara varacaktır.

Bütün bu gelişmelerin ekonomik sonuçları gibi, siyasal ve toplumsal sonuçları da olacaktır. Krizin, küresel güç kaymalarını hızlandıracağını, dünyanın; ekonomik, siyasi ve askeri anlamlarda ağırlık merkezini ve ülkelerin pozisyonlarını değiştireceğini, ittifak ve eksenleri dağıtıp şu an düşman olan unsurları bile yakınlaştırabileceğini kestirmek hiç de zor değil.

Klasik ittifaklar tarihe karışabilir ve ezber bozan ittifaklar ile eksenler kurulabilir. ABD, sosyal ve ekonomik açıdan çok sancılı bir süreç geçiriyor. Bozulan ekonomisine çare bulmak ve emperyal hedeflerine ulaşabilmek için tüm dünyayı ateş topuna çevirdi. Ancak işgaller İslami direniş refleksinin kararlı tutumu ile birlikte planlandığı gibi sonuçlanmadı. Pahalı savaş sektörünü finanse etmeye çalışan ABD, sosyal devlet uygulamalarını rafa kaldırıp vergi oranlarını artırdı ve daha fazla vergi ihdas etmeye başladı. ABD`nin silah ve petrol şirketleri başta olmak üzere küresel çapta sömürü ameliyesini gerçekleştiren şirketler korkunç servetler kazanırken, hem işgale uğrayan İslam ülkeleri, hem de ABD halkı bunun zararını görüyor. ABD, sosyal ve ekonomik patlamaların eşiğine geldi.

Bunun yanında Avrupa Birliği de parçalanmanın eşiğinde. Lokomotif ülkeler olan Almanya ve Fransa şimdiden Avrupa Birliği sözleşmesinde revizyon istemeye başladılar. Hatta bazı analist ve gözlemciler, 10-20 yıl arasında Avrupa`da büyük bloklaşmaların yaşanacağı ve bunun bütün Avrupa`yı kasıp kavuracak bir savaşa dönüşebileceği şeklinde iddialı öngörülerde bulunuyorlar. Artık Avrupa medeniyet ve uygarlığın beşiği değil, adeta krizlerin merkezi durumuna gelmek üzere. Hatta Avrupa Birliği`ne girmek için on yıllardır can atan ülkeler, artık eskisi gibi istekli görünmüyorlar. Çünkü birliğe dâhil olmak risk ve kriz anlamını taşımaktadır bu gün.

Batıda bunlar yaşanırken, Ortadoğu`daki değişim ve dönüşümlerin nerede duracağını şimdiden kestirmek güç. Birçok faktör ve eğilim iç içe geçmiş durumda. Planlar ve stratejiler yeniden çiziliyor, ezberler sürekli bozuluyor. Artık monşer ve sirlerin, coğrafyalarının haritalarını cetvelle çizdiği halklar; asli kimliklerine kavuşmak için var güçleri ile mücadele ediyorlar. Batı ise güncelleştirdiği ve makyajladığı stratejilerle kontrolü kaybetmemeye ve talan için yeni sömürü kaynaklarını bulmaya çalışmaktadır.

Batının kokuşmuş felsefesi ve dünya görüşünün eseri olan büyük bir felaket, tüm dünyanın kapısını çalmaktadır. Bu felaketi atlatabilmek için Haçlıların hangi işgal ve zulümlere girişeceklerini şimdiden kestiremiyoruz; ama işin üzücü tarafı, İslam Alemi`nde Haçlıların hamlelerini ümmet adına savuşturup bertaraf edecek bir ittifakın olmamasıdır.