• DOLAR 32.501
  • EURO 34.971
  • ALTIN 2430.519
  • ...

Günümüzde savaşlar çok boyutlu bir hal almıştır. Gerçeklerden daha ziyade algılar önem kazanmıştır. Sahada ne olursa olsun, önemli olan bu realitenin dünyaya nasıl yansıtıldığıdır. Oluşturulan algı ile zalim mazluma, mazlum zalime dönüşebilmektedir. Algı mühendisliği, savaşın seyri konusunda son derece belirleyici bir rol oynamaktadır.

  1. Dünya Savaşı esnasında milyonlarca sivilin ölümü ve adeta insanlık tarihinde kırılma anlamına gelen devasa savaş teknolojisi, savaşlarda, cephe hattı ve cephe gerisi kavramını ortadan kaldırdı. Artık devletler, savaş stratejisini bu yeni konjönktüre göre dizayn etti. Günümüz dünyasında ise sanal ağların hayatımızı sarması ve etkin bir şekilde yönlendirmesi ile algı mühendisliği çok ileri boyutlara vardı. Devletler, savaş kavramı söz konusu olunca cepheyi genişlettiler. Cephe kadar, başta sosyal medya olmak üzere medya çok önemli bir alan olarak görüldü ve kullanıldı. Hatta denilebilir ki, askeri orduların yanı sıra algı orduları kuruldu.

Özellikle algı oluşturmanın merkezine siviller oturtuldu. Her taraf kendi haklılığını ve karşı tarafın mahkûmiyetini, “sivil hassasiyeti” temelinde işlemeye çalıştı.  Haliyle bu alanda muazzam bir bilgi kirliliği meydana geliyor. Bazen akıllara ziyan bilgiler ve videolar sosyal medyaya düşmektedir. Üzerinde son derece iyi çalışılmış, profesyonel film sahnelerini aratmayan görüntüler, algı operasyonunun malzemesi olarak kullanılmaktadır. Evrensel bir kural olan sivillerin dokunulmazlığı ilkesi sahada pek karşılık görmese de, sosyal medyada bu kavram kutsanmakta ve bir savaş malzemesi olarak sahaya sürülmektedir. Elbette savaş ve çatışmalarda tüm herkesin siviller konusunda aynı duruşa sahip oldukları söylenemese de algı konusunda sivillerin “bulunmaz Hint kumaşı” muamelesi gördükleri bir gerçektir.

Kirli algıların başta medya mensupları olmak üzere, insanlarımızın zihinlerini bir işgal alanına dönüştürmemesi icap eder. Zihnimizi bir operasyon alanı haline getirmelerine müsaade etmemeliyiz.  Tüm iletişim malzemelerine temkinli yaklaşmakta fayda vardır. Özellikle geçmişleri algı mimarlığı üzerine inşa edilmiş ve bu konuda kabarık bir sabıkası olan tarafların servis ettikleri bilgi ve görsellere çok daha fazla temkinle yaklaşmakta fayda vardır.

Algılar bir yana, biz gerçeklere dönelim.

Savaş ve çatışmalarda siviller, savaşın veya çatışmanın bir unsuru değildir. Herkesin bu evrensel insan hakları ilkesine dikkat etmesi gerekir. Siviller üzerinden başarı devşirme gayreti, ahlaksızlıktır. Rastgele sivil yerleşim alanlarının bombalanması, hedef gözetmeden ve askeri unsurlar ile sınırlı kalmadan tüm herkesi ateş altına almak bir insanlık suçudur. Yine siviller arasından ateş açmak suretiyle karşı tarafı sivilleri öldürmeye zorlamak ve sivil yaşam alanlarını savaş alanı haline getirmeye çalışmak, tek kelime ile utanç vericidir. Çocukları silah altına alıp savaşmaya zorlamak ve çatışmada ölünce de bu defa bu çocukların ve gençlerin cesetleri ve ölümleri üzerinden rant devşirmeye çalışma gayreti, insanlık adına utanç vericidir. Hayatta asıl olan; barış, müzakere ve diyalogdur.  Ama taraflar sorunlarını savaşarak çözmeyi tercih ederlerse, savaşın da kendisine göre bir ahlakı vardır. Özellikle kadın ve çocuklar başta olmak üzere sivillerin temel insani haklarına riayet edilmelidir.

Yine savaş ve çatışmalarda dikkat edilmesi gereken bir diğer husus; bu sürecin kontrol altında tutulmasıdır. Kontrol kaybedilirse, yapılan operasyonlar, maksadını aşan bir intikam ve rövanş alma sürecine dönüşebilir. Barışın nasıl kendisine göre bir dili ve kuralı varsa, savaşın da kendisine göre bir kurallar manzumesi vardır. Bu kurallar ihlal edilerek kazanılan bir savaşa da asla zafer denilemez.