• DOLAR 32.518
  • EURO 34.668
  • ALTIN 2491.732
  • ...

Şu dünya hanından niceleri gelip geçti. Şimdilik, biz de bu hanın sakinleri olarak yaşam sürecimize devam ediyoruz. Yaşam sürecimiz devam ederken gözümüzün önünden kaybolup öte-diyarlara gidenler oldu/oluyor. Ahiret yurduna göç edenler oldu/oluyor. Başka bir mekâna, bir başka zamana varanlar oldu/oluyor.

Etrafımıza bakıyoruz. Olup biteni anlama çabası içine giriyoruz. Fark ediyoruz ki bazı insanlar, yanı başımızda nefes almalarına rağmen, henüz mezarlık üyesi olmamalarına rağmen, onların hatırlanmayan bir ölüden farkları yoktur. Bu insanlar yaşıyor olmalarına rağmen bizim aklımızın hiçbir karesinde yer almıyorlar. Demek ki biz, yaşayan insanları hatırlamadığımız zaman aslında bu insanların varlıkları-yoklukları arasında bir fark da kalmıyor. Bu nedenle biz, yaşayanlarla iletişim/ilişki/diyalog halinde olmadığımız sürece onlar unutulmuş ölüler gibi olmaya devam ederler.

Bazı insanlar da vefat etmiş olmalarına rağmen, bizim zihin dünyamızda var olmaya devam ederler. Biz, ölen insanları hatırladıkça onlar, hayatımızı etkilemeye ve bizimle yaşamaya devam ederler. Bizim için değerli olan insanların yaşarken söylediklerini ve yaptıklarını aklımızda tuttukça, onlar bizim iç dünyamızda var olmaya devam ederler. Onlar, kimsenin görmediği ve bilmediği ruhsal âlemimizde var olmaya devam ederler.

Mesela; bir sevdiğimiz vefat ettiğinde, biz onu hatırlayarak aslında kendi zihnimizde ona bir yer açar ve (tabiri caizse) biz onun varlığının devamına vesile oluruz. Ancak vefat eden sevdiğimizi anmadığımızda, zihnimizden geçirmediğimizde aslında o vakit gerçekten ölmüş olacaktır; sadece ölmüş değil, unutulan ölmüşlerden olacaktır. Ve bir gün biz öldüğümüzde ise vefat eden sevdiğimiz kişi belki hepten unutulacaktır ve bir zamanlar var olup olmadığı bile söz konusu olmayacaktır.

Yukarıda bahsettiğimiz durum, yalnızca sevdiğimiz veya bizi ilgilendirmeyen biri için değil, herkes için, hepimiz için geçerlidir.

Mesele toprağın altında veya üstünde olmak değildir; kayda değer olan zihinlerde var olabilmektir yani hatırlayabilmek ve hatırlanabilmektir. Bundan daha değerli olanı ise akıllarda ve hatıralarda iyilikle ve hayırla yer alabilmektir.

Bu düşünceler içinde yol alırken bir Fanî’yi anıyoruz. Ömür nehrimiz ölüm okyanusuna doğru akarken bir Fanî’yi hayırla yâd ediyoruz. Hayatının anlam ve amacını iyilik-hayır yolu üzerine inşa eden Fanî’nin yıllar evvel dile getirdiklerini hatırlıyoruz. Fanî’nin dilinden dökülenleri biz de buraya aktarıyoruz:

Kıymetli dostlar,

Bir dem gelecek, toprağın kucağında uzanacağız. Ölüm denen kapıdan geçip gideceğiz. Ve kapının diğer tarafında birlikte yaşamı paylaştığımız insanlar kalacak. Diyeceğim şudur: Öyle bir hayat yaşayalım ki öldüğümüzde arkamızda nasıl hatıralar bırakabileceğimizi şimdiden hesap edelim. Öyle bir ölüm olsun ki;

  • Gidişimizle ağlayanlar, bizi hayırla yâd etsinler.
  • Çevremizdeki arkadaşlar, bizim yokluğumuzu iliklerine kadar hissetsinler.
  • Bizi sevenler, bizim duruşumuzu ve çabamızı hatırlayarak bize dua etsinler.
  • Beraber yürüdüklerimiz, hayatımızdaki iyilikleri filme, şiire ve hikâyeye aktarsınlar.
  • Ailemiz, bizim asil, onurlu ve gayretkeş yaşam öykümüzü sonraki nesillere anlatsınlar.
  • Yetiştirdiğimiz insanlar, bizi rol-model alarak hatırlasınlar ve hatırlatsınlar.
  • Bizimle aynı fikir dünyasına sahip olmayanlar bile bizim dürüst ve güvenilir duruşumuza şahit olup bizden ayrılmanın hüznünü yaşasınlar.
  • Melekler, bizim meyyit halimizle karşılaştığında bize cennet müjdesini versinler.
  • Cennet ehliyle buluştuğumuzda, bize “Selam üzerinize olsun.” desinler.

Elbette böyle bir ölümün gerçekleşebilmesi için şu anda neler yaptığımıza bakmalıyız. Hâlihazırda ne ile meşgul olduğumuzu fark etmeliyiz. İlgi alanımızın ne üzerine olduğunu düşünmeliyiz. En çok dert ettiğimiz şeyin ne olduğunu hatırlamalıyız. Bizim için en değerli şeyin ne olduğunu tefekkür etmeliyiz. İnsanlara nasıl davrandığımıza dikkat etmeliyiz. Ahirete dair kaygımızı ve hesabımızı idrak etmeliyiz. İyilik-kötülük çizgisinde hangi uca daha yakın olduğumuzu düşünmeliyiz. Merhamet-zulümat arasında nerde durduğumuza bakmalıyız. Hayır-şer kutuplarından hangisine meyilli olduğumuza odaklanmalıyız. İnsanlara faydalı-zararlı olma noktasında hangi yöne doğru adım attığımıza bakmalıyız.

Hâsıl-ı kelam…

Öyle bir ölüm olsun ki insanlar bizi hayırla ansınlar…

Ve öyle bir ölüm olsun ki melekler bizi müjdeyle karşılasınlar…

Vesselam…

Diğer Köşe Yazarları